TUTARLI OLMAK HER BABAYİĞİDİN İŞİ DEĞİL
TUTARLI OLMAK HER BABAYİĞİDİN İŞİ DEĞİL
Çok değil bundan bir yıl öncesine kadar herkes cemaate yağ yakarken siyasetçisinden bürokratına, gazetecisinden, seçilmişine kadar herkes cemaat mensuplarının kıçında dolaşıp onlardan referans beklerken, Hanefi Avcı gibi ömrünü Devlete adamış bir Emniyetçiye her türlü zulüm yapılırken bu fakir köşesinde Hanefi Avcıyla ilgili çok farklı bir yazı kaleme almıştı.
Bugün sizlere o yazıyı takdim edeceğim, ancak yine asıl konumuza girmeden önce bir konuya parmak basmak istiyorum, son günlerde bazı bürokratlar sık, sık basına çıkıp beyanatlar veriyorlar, verdikleri beyanatlarda gazetelerdeki asgari kadrolarda bulunan köşe yazarları ve muhabirlerle ilgili ileri geri konuşuyorlar.
Bu arkadaşlara tavsiyem konuşmadan önce şöyle kendi ahvallerine biraz baksınlar, başında bulundukları kurumda ne zamandan beri bulunmaktalar ve başında bulundukları kurumun bulunduğu şehirde mi ikamet etmekteler yoksa başka şehirde ikamet edip hafta sonları Cuma günleri öğleden sonra çıkıp pazartesi öğlene doğru mu iş yerlerine geliyorlar, bunu biraz irdeler iseler ondan sonra çıkıp gazetelerle ilgili konuşsunlar.
İnsan bir şeyi konuşurken biraz tutarlı olmalı, bu şehirde gazeteler yeni kurulmadı, kadrolarında bulunan insanlar uzaydan gelmedi, o insanlar o kadrolara konulurken ilk önce onu konuşan insanların haberleri olur, bu gerçekler ortada olmasına rağmen birilerinin çıkıp artistlik yapmasının tek nedeni bazı gazeteleri aradan çıkarma operasyonları olduğunu bilmediğimizi zannetmesinler. Biz rızkımızı Allah'ın verdiğine inandığımızdan kullardan değil O'ndan rızık bekleriz.
Olayın aslının ne olduğunu sorarsanız asgari kadro olarak adlandırdığımız 21 kişilik bir kadro var bu kadronun 12 tanesi muhabir 3 tanesi sayfa sekreteri üç tanesi yazı işleri, düzeltmen, üç tanesi de köşe yazarı olması gerekiyor, bizde SSK'lı sayısı bunun çok üzerinde bir rakam, köşe yazarları kadrolu personel olmadığından SSK'ları da bulunmamakta.
O nedenle onların yerine çalışan SSK'lılardan bir kısmını köşe yazarı olarak gazeteler göstermek zorunda kalıyorlar. Sizin anlayacağınız ortada bir yanlışlık falan yok, tamamen kurumun çıkartmış olduğu fuzuli yönetmenlikleri yerine getirebilmek için yapılan uygulamadır.
Kaldı ki bu uygulama bugün değil yıllardır yapılan ve bu konuda konuşanların da çok iyi bildiği bir konu olmasına rağmen, şimdi çıkıp birilerinin yok köşe yazarı olup da yazı yazmasını bilmeyenler var demesi tamamen ortalığı bulandırmaktan başka bir şey değildir.
Bu ülkede Basın organları bugün çektikleri sıkıntıları ve üzerlerindeki baskıyı Milli Şef dönemlerinde dahi çekmemişlerdir. Hükümet, elinde bulundurduğu yetkileri demoklesin kılıcı gibi basının üzerinde tutmakta o kadar ısrarcı ki anlatamam.
Gazetelerin aldıkları resmi ilanlar üzerinden baskı yapmak suretiyle gazeteleri köşeye sıkıştırma operasyonları hiç ama hiç etik bir davranış değil, kaldı ki gazetelerin resmi ilanlardan aldıkları çalışan SSK'lı personelin ancak SSK primini ve stopajını karşılıyor, çıkıp bir gazeteci dese ki kardeşim ben sizden resmi ilan da istemiyorum, sigortalı personel de çalıştırmıyorum ne yapacaklar çok merak ediyorum.
Hani bu arkadaşlar yerel basına destek olmak için bu şubeleri kurmuşlardı, hani yerel basına destek için ellerinden geleni yapıyorlardı bu mu destekleri? Ben bu zulmü çok iyi bildiğimden farklı işlere yöneldim ki yarın bunlar bana bir numara çektiklerinde kendi imkânlarımla ayakta durabileyim.
Şayet Allah'ın Rezzak olan biz kullarına rızık verme sıfatını bu insanlara devretmiş olsaydı bunlar kulları açlıktan öldürüp sadece kendilerine rızık verirlerdi. Bu konuyu şimdilik olmak kaydıyla kapatıyorum ancak birileri çıkıp artistlik yapmaya devam ederlerse o zaman elbette bizim de konuşacaklarımız var.
Gelelim asıl konumuza diyorum ancak asıl konumuz için çok az bir yer kaldı. Şayet yazmam gerekenleri yazarsam sayfanın tamamını işgal etmem gerekiyor ki bu da biraz haksızlık olur düşüncesindeyim.
Konuyu daha detaylı yazmak üzere ertelemek zorunda kalsam da sadece şu kadarını söylemek istiyorum; Hanefi Avcı, Haliç'te Simonlar adlı kitabı yazdığında okudum ve 10 Kasım 2010 Tarihinde yani yaklaşık dört yıl önce Ben Kral oldukça yaşasın Demokrasi adlı bir yazı yazdım bu köşede kanaatlerimi paylaştım.
O gün özetle şunu söyledim, Hanefi Avcı davasında haklıdır ona reva görülen muamele yanlış demişim. Aradan dört yıl geçmiş adamcağız dört yıl cezaevinde yattı şimdi kalkıp adamı tutuklatan savcı hakkında soruşturma açıyorsunuz.
Makam odasında arama yapan polisleri açığa alıyorsunuz, iyi güzel de adam o günlerde bangır bangır bağırdı, ortalığı yıktı ama kimse duymadı, adamın dört yılı hapiste geçti bunun vebalini kim çekecek. İşinize gelmeyince hak adalet konusunda sessiz sedasız kalacaksınız, ama ne zaman ki sıra size gelir o zaman ortalığı kasıp kavuracaksınız biz de buna alkış tutacağız öyle mi?
Tutarlı insan o gün yapılanlara da karşı çıkar bugün yapılanlara da karşı çıkar. Devlette pardonun karşılığı zulümdür, zulmün her çeşidi de Allah'ın yasakladığı fiillerdendir, işte bu nedenle muhatabımız kim olursa olsun asla zulme alkış tutamayız. Kalın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.