Ayakkabı boyacılığı can çekişiyor

Ayakkabı boyacılığı can çekişiyor
Bazı meslekler vardır yazın sıcağın altında kışın soğuk altında yapılır. İşte bu mesleklerden biri de ayakkabı boyacılığı.


Ayakkabı boyacıları, sabah erken saatlerde açtıkları tezgahlarda müşteri bekliyor. Bu meslekte yıllarını devirenler kentte köşe bucak müşteri beklerken, özellikle son zamanlarda hazır boya satımı emektarları da bu meslekten çoktan soğutmuşa benziyor.

MESLEĞİMİZİ SEVİYORUZ

Cumhuriyet meydanı Atatürk Parkı başta olmak üzere insan nüfusunun yoğun olduğu geçiş güzergahlarında tezgah açan kimi boyacılar, “Böyle bekliyoruz. Müşteri gelirse memnun özenle boya yaparak memnun etmeye çalışıyoruz. Hazır boya satışları tabi yıllar öncesinden bizim işimizi zaten etkiledi. Ama mesleğimizi seviyoruz. Vazgeçemiyoruz. Kimi zaman siftah yapmadığımız günlerde olabiliyor. Bu yaşımızdan sonra da yapacak bir işimiz yok. Gördüğünüz boya sandığı bizim ekmek teknem. Çalışmaktan hiçbir zaman yorulmadım. Müşteri mutlu oldukça bizim de yüzümüz gülüyor.”diyor.

40 yıldan beri ayakkabı boyacılığı yapan 71 yaşındaki Hasan Pınar ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Hasan Usta işin ehlilerinden. Ancak artık o da siftah bile edemeden eve gitmekten bıkmış. İşte o röportaj...

Ayakkabıyı boyarken nelere dikkat edersiniz ?

Her şeyden önce müşterinin çorabını, pantolonunu boya ile lekelemememiz gerekir. Bunun için de eskiden sigara kutularının kartonunu kullanırdık. Bu tür kutular üretimden kaldırılınca meşinden kesilmiş parçalar kullanmaya başladık. Bazı meslektaşlarsa karton parçalarını keserek kullanır. Bu kartonlardan, müşterinin çorabı ile ayakkabısı arasına yeteri kadar yerleştirilir.

- Eskiden mi çok kazanıyordunuz şimdi mi?

İnanır mısın eskiden kadınlar kızlarını bir ayakkabı boyacısı ile baş göz etmek için can atarlardı. Bugünse kimsenin dönüp yüzümüze baktığı yok. Birinin kızını isteseniz, ayakkabı boyacısı olduğunuzu anlayınca gülerek sizi aşağılarlar. Kazanç ise yok denecek kadar azalmıştır. Bazı günler siftah bile edemeden sandığı omuzlar, evin yolunu tutarım. Bazen kendi kendime, 'Bırak oğlum artık şu işi…' derim. Bırakamam. Bırakıp da ne yapacaksın? Sevgili gibi olmuşuz bu işle birbirimize.

- Ayakkabı boyacılarının sayısında azalma oldu mu?

Eskiden her köşe başında bir iki ayakkabı boyacısına rastlayabilirdiniz. Bugün ise ayakkabınızı boyattırmak için bir usta arasanız zor bulursunuz. Evet, ayakkabı boyayanlar yok değil. Sokaklar, parklar boyacı çocuklarla dolu. Onlar doğru dürüst ayakkabı boyayamaz. Ayakkabınızı rezil ederler.

- Bu mesleği bundan sonra kim sürdürür?

Hiç kimse… Zira meslek çoluk çocuğun elinde kaldı. Zannederim bundan sonra artık sokaklarda ayakkabı sandığının arkasında fırça sallayan boyacılar göremeyeceksiniz.

- Kaç çeşit ayakkabı boyası vardır? Bir ayakkabı boyasından kaç lira alırsınız?

Bunu müşterinin keyfine bırakırız. Ne uzatırsa “bereket versin” deriz. Eskiden en çok üç çeşit boyamız olurdu. Siyah, kahverengi ve beyaz. Şimdi renk renk ayakkabılar çıktı. İnan bana, bazılarının boyalarını bulmakta zorlanıyorum.

- Deri çatlamasın diye badem yağı ile boyatırdık. Nedir bademyağının ayakkabı üzerindeki marifeti?

Badem yağı deriyi besler yumuşatır. Özellikle karda giyilen deri ayakkabılar kar suyunu çekerler. Kuruduktan sonra da üzerinde beyaz tuzlanmalar olur. Ayakkabı ıslanmışsa kesinlikle soba arkasında ya da radyatör üzerinde kurutulmamalıdır. Kendi halinde kurumalıdır.

-Badem yağında kalmıştık?

Özellikle bu durumdaki ayakkabılar eğer badem yağı karışımı boya ile boyanırsa ayakkabı katlanan yerlerinden çatlamaz. Cilayı da ölçüsünde kullanmak lazım. Kaliteli cila deriyi besler parlatır. Fırçayı da unutmamalı. Her rengin bir fırçası olmalı. Kahve rengine siyah fırça kullanırsanız ayakkabının rengi haliyle koyu kahve olur.

- İşinizin en çok sizi yoran tarafı nedir?

Cila yapmak tabii. İşaret ve orta parmağınıza sıkıca doladığınız bezi cila kutusuna sürtüp sonra beze bulaşan cilayı ayakkabının her tarafına yedirmek işin zor tarafı bana göre.

-Fırçalamadan sonra bir kadife kullanıyorsunuz. Sanki yıllarınızı verip de yarattığınız bir eserinizin üzerine konan densiz bir toz parçasını alır gibi yapıyorsunuz değil mi?

Kadifenin yumuşaklığını bilmeyen yoktur. Çamurdan, pislikten kısaca her türlü şeye basarak gelen ayakkabılarınızı sandığımızdan indirdiğinizde sizin hissettiklerinizin fazlasını bizler o kadifeyi sürterken hissediyoruz.

- Kaça boyuyorsun bir ayakkabıyı?

Bot, çizme, süet daha çok emek ve boya isteyen ayakkabılardır. Bir de ayakkabısına gösterdiğimiz özene göre, beş lira, üç lira isteriz.

- Fiyatı fazla bulup itiraz eden de oluyor mu?

Olmaz mı? “Parktaki çocuklar 50 kuruşa boyuyor!” diye diklenenler oluyor. İşte o zaman tepemin tası atıyor. “Git bir daha onlara boyattır!” diyorum. Kendilerinden de para mara almıyorum.

-Yazın bir duvar dibi yada ağaç gölgesi bulup oturuyorsunuz. Peki karda kışta ne yaparsınız? Hareket etmeyen, oturan insan daha çok üşümez mi?

Ayaklarıma iki kat çorap giyerim. Ayakkabının tabanına da keçe koyuyorum. Bazen soğuk havalarda pantolonumun içine askerlerinki gibi yünden uzun don giyiyorum. Zaten yağmurlu havalarda işe çıkamam. Hazırda ne varsa onu yeriz. Hasta falan olmak gibi lüksümüz de olamaz. Havaların iyi gitmesi bizim işimize gitmemiz demektir.

Bekir DURAN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.