Çırak aranıyor

Çırak aranıyor
Artık kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin başında gelen 'Lostracılık', ayakta kalma mücadelesi veriyor. Usta- çırak ilişkisinin günümüzde geçerliliğini yitirdiği bir dönemde, lostracılar var olma savaşı veriyor

Yurdumuzda daha düne kadar insanlar, çocuklarını o zamanın en gözde deyimi olan "eti senin kemiği benim" sözüyle bir zanaatkarın yanına verip onların meslek öğrenmelerini isterlerdi. Şimdi ise ne bu sözü söyleyecek insan kaldı ne de bu işlerde çalışacak adam. Çağımızın hızlı değişimine ayak uyduran, teknolojinin de ilerlemesiyle birlikte rahatına da pek bir düşkün hale gelen insanımız, dünya globalleşiyor söylemleri altında önüne geleni öğüten bir çarkın yarattığı hırs ve iktidar mücadelesine teslim olmuş durumda. O nedenle hiç arkamızda bıraktıklarımıza bakmaz olduk. Bizi biz yapan değerleri elimizin tersiyle ittik ve teknolojinin hızlı ilerlemesiyle birlikte makinelere bağımlı hayatlar kurduk kendimize. Peki ya değişime ayak uyduramayanlara ne oldu? Onlar da bu çarkın dişlileri arasında onarılması imkansız hasarlar gördü. Ve pamuk ipliğine bağlı yaşamlar gibi hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

ZAMAN DEĞİŞTİ
Eskiden halk dilinde, evlerin giriş kısmında ayakkabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme saya denirdi. Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı. Sayacı, dünün ayakkabıcısıydı. Yaygın bir zanaattı. Geniş bir müşteri kitlesine hitap ederdi. Şimdilerde ise hayatta kalma mücadelesi veren lostracılar zamana yenik düşmemek adına biçim değiştirdiler. Önceden insanların özel zevkleri için ayakkabı yaparlardı şimdi ise hazır alınan ayakkabıların tamirini yapıyorlar.

YILLAR İÇİNDE AYAKKABILAR DA DEĞİŞTİ
30 yıldan beri bu sektörün içinde olan ayakkabı ustası Mustafa Demirbaş, insanların zanaat dallarına olan ilgisizliğinden yakınıyor. "Kösele ayakkabı artık piyasada kalmadı" diyen Demirbaş, şunları söyledi: "Günümüzde ayakkabıların çoğunun altı suni deri ve kalitesiz malzeme. Eskiden insanlar ayakkabılarını özel olarak yaptırırlardı. Şimdi ise bırakın ayakkabı yaptırmayı aldıkları ayakkabıyı tamire bile getirmiyorlar. Bunun başlıca nedeni piyasada ucuz ayakkabının bol olması. Çin'den ithal edilen kalitesiz mallar her sektörü olduğu gibi bizim sektörü de oldukça hırpaladı. Bakıyorsunuz 10 YTL'ye ayakkabı satılabiliyor. Öyle kalitesi falan da çok önemli değil. Amaç günü kurtarmak. 10 YTL'ye alınan ayakkabı 1 ay geçmeden yıpranıyor. Ucuz olduğu için de tamir yaptırmak yerine çöpe atılıyor,"

ELEMAN BULUNAMIYOR
"Artık meslekte adam yetişmiyor" diyerek söze başlayan Seyfullah usta, çalıştırılacak çırak bulamamaktan sıkıntılı. Eskileri hatırlayarak iç geçiren Seyfullah usta, "İnsanlar eskiden çocuğunu getirir, zanaat öğrensin diye bize bırakırdı. Yani eskilerin deyimiyle 'kolunda bir altın bilezik olsun' isterdi. Şimdi herkes kolay yoldan nasıl zengin olabiliriz diye düşünüyor. Bu mesleği öğrenmek için zorlanmak, sabır, tevazu gerek. Ayrıca işlerimizin de eski tadı yok. 10 kişi çalıştığımız yerde şimdi 5 kişi çalışıyoruz. Varın gerisini siz düşünün" diyerek sektörün bitme noktasına gelmesinden yakındı.

KÜÇÜK YAŞINDA EKMEK PARASI İÇİN..
Yaşım küçük ama sorumluluğum çok büyük der gibi gözlerle bakan Çırak Osman Sezer "Ben de yaşıtlarım gibi vaktimi boş geçirebilirdim ama yapmadım. Bir işim, aileme bir katkım olsun istedim" diyen Çırak Osman, " Hayatımdan memnunum. Çünkü meslek öğreniyorum. Çevremde bulunan arkadaşlarımın çoğu okulu bırakıp boş boş geziyor. Gel çalış desen işi beğenmiyor. Herkes istiyor ki masa başında çalışsın. Fazla yorucu olmayan bir iş olsun. Bizim imalathanede cama yazı yazdık 'çırak aranıyor' diye ama o yazı çok uzun zaman daha durur orada" diyerek sözleriyle yaşıtlarına sitemde bulundu.

ESKİ ZANAATKARLAR KALMADI
"Ayakkabı imalathanelerini Çin malları vurdu" diyen lostra kalfası Erol Ulusoy, "Samsun'da, baktığınız zaman ayakkabı üretimiyle ilgili bir tane imalathane yok. Bütün mallar İstanbul'dan geliyor. Ustalarımızdan dinlediğimiz 20 yıl öncesinin Samsununda sanatkardan geçilmezmiş. Şimdi ise doğru dürüst kalifiye eleman yok. Milletimiz işsizlikten şikayet ediyor ama biz yetiştirecek adam bulamıyoruz. Sorunun özü; ne eleman doğru dürüst iş yapıyor, ne de işveren işçinin hakkını veriyor. Allah'a şükür bizim işyerimizde böyle bir problem yok. Ama genelde böyle bir sorun var. Toplumumuza baktığımızda ise, hazırcı bir toplum haline dönüştüğümüzü görürüz. İnsanlar bir şey üretmeden tüketmenin derdine düşmüş. Daha ne kadar böyle gider bilmiyorum ama yetkililerin bir an önce tedbir almaları gerek."