“Çocuğunuz akvaryumda balık olmasın”

“Çocuğunuz akvaryumda balık olmasın”
Metropollerde yaşayan anne-baba adayları, birçok hedefi çocuk doğmadan önce belirleyerek mükemmel çocuğu yetiştirmeye çalışıyor. Psikolog Nuray Sarp, “Bu durum, 'akvaryumda yetişen', mutlak başarıya odaklı, sevgiden yoksun ve problemli bireylerin ortaya ç



Büyük şehirlerde yaşayan, belli bir eğitim ve kariyer sahibi olan kişiler, çocuk sahibi olmayı da bir proje şeklinde ele alabiliyor. Psikolog Nuray Sarp, bu dünyaya bir çocuk getirecekleri için ekstra kaygı yaşayan anne-baba adaylarının, birçok hedefi çocuk doğmadan önce belirlediğini ve mükemmel çocuğu yetiştirmeye çalıştıklarını söylüyor. Sarp, metropol ortamında yetişen genç neslin anne baba olmaya başlamasıyla, son yıllarda 'proje çocuk yetiştirme kavramı'nın ortaya çıktığını belirtiyor. Bu bakış açısına sahip anne-baba adaylarında çocuk sahibi olmak ile ilgili kaygıların erken dönemlerde ve yoğun olarak yaşandığını vurgulayan Sarp'a göre, çevre baskısı ile daha da artan kaygılar çok uç noktalara ulaşabiliyor. Psikolog Nuray Sarp, 'proje çocuk yetiştirme kavramı'nı şöyle anlatıyor:

ÇOCUĞUN OKULU HENÜZ DOĞMADAN PLANLANIYOR
“Proje çocuk yetiştirmeye çalışan anne-baba adayları, hamilelik döneminde özel bir okulun kurasına girebiliyorlar. Yani henüz doğmadan çocuğun gideceği kreş ya da anaokulunun hazırlığına başlayan ebeveynlerde eğitim kaygısı, gebelik döneminde başlıyor. Anne-baba olmak, doğası gereği zaten başlı başına kaygı verici bir durumdur. Bir insan yetiştirmek büyük bir sorumluluktur. Bu doğal kaygı içinde anne-babalığa hazırlanırken kişilere çocuğun geleceğini düşünmek daha da ağır bir yük getiriyor. Bu düşünce biçiminin oluşmasında toplum baskısının da büyük payı bulunuyor. Örneğin bir anne adayı, diğer ebeveyn adaylarından “Hamileliğin yedinci ayına geldin, daha çocuğu okula yazdırmadın mı?” gibi tepkiler alabiliyor. Mutlak beklentiler: Spor, sanat, yabancı dil, okulda yüksek başarı…

ÇOCUK İÇİN AKVARYUM OLUŞTURULUYOR
Gün geçtikçe ebeveynlerin yaşadığı kaygılara bir yenisi ekleniyor. Çevreden de gözlemlenen örnekler takip edilerek çocuk için yapılan planların ardı arkası kesilmiyor. “Senin çocuğun piyanoya gitti, benim çocuğum da kemana gitmeli”, “Bir spor, müzik aktivitesi mutlaka olmalı.”, “Okulda çok başarılı olmalı” şeklinde beklentiler gelişiyor. İmkânlar çerçevesinde mümkünse erken yaşta ikinci bir dil öğrenilmesi için yabancı bir dadı tutuluyor. Böylece çocuk için bir akvaryum oluşturuluyor. Akvaryumun içine çocuğun suyu, yosunu, çiçeği konularak tamamen yapay bir ortam oluşturuluyor. Bir balık gibi ortamın içine atılan çocuğun yüzmesi bekleniyor. Ancak anne-baba tarafından sınırları önceden

belirlenmiş olan bu akvaryumun içinde, çocuğun hiçbir seçim şansı, girebileceği bir tünel, kafasını içine sokabileceği bir delik maalesef bulunmuyor. Çocuk için yapılan tüm plan ve yatırımlar, doğal bir sonucu da beraberinde getiriyor: Yıllarca yapılan yatırımın karşılığı çocuktan bekleniyor. Çocuklar da kendilerine sorulmadan belirlenen şartlar içinde, bu beklentileri karşılamanın ağır yükü altına giriyor.

AŞIRI EBEVENLİK KAVRAMI
Anne-babalığın aşırı yapılması, “aşırı ebeveynlik” kavramını gündeme getiriyor. Bu eğilim sebebiyle anne-baba daha da mükemmeliyetçi davranıp, belirlenen yüksek standartlarla karşı karşıya kalıyor. Bu standartlara sahip ebeveynler sıklıkla çocuğun hiçbir başarısından tatmin olmuyor. Başka çocuklarla kıyaslanan çocuk, sık sık “90 aldın, niye 100 almadın?” , “Niye okul birincisi değilsin?” gibi tepkilerle karşılaşıyor. Yani, aşırı ebeveyn olmak çocuğa zarar veriyor.

ÇOCUK KÜÇÜK YAŞTA MÜKEMMELİYETÇİLİKLE TANIŞIYOR
Ebeveynlerin tüm bu eğilimlerinin altında kendi kişiliklerini çocuk üzerinden gösterme çabası olabiliyor. Toplumda iyi bir ebeveyn olmayı çevreye anlatmanın yolu çocuğun başarısından geçiyor. İstenilen başarılar elde edildiğinde “Benim çocuğum çok başarılı, ben iyi bir ebeveynim, bunu çok iyi şekilde başardım” deniyor. Çocuk küçük yaşta ebeveynlerinin sunduğu bu mükemmeliyetçiliklerle tanışıyor. Önüne yüksek standartlar konan çocuk, bunlara ulaşmaya ve sürekli başarılı olmaya çalışıyor. Büyürken anne ve babanın her yaptığını doğru olarak algılayan çocuk bu durumu içselleştiriyor. Ancak belli bir yaşa geldikten sonra başa çıkamadığı başka problemlerle karşılaşıyor. Aşırı ebeveynlik gösteren anne ve babaların çocuklarında her şeye hakkı olduğunu düşünen, ya da sürekli onay bekleyen, narsistik eğilimleri olan kişilik yapıları şekillenebiliyor.

DOYUMSUZ BİREYLER YETİŞİYOR
Küçüklüğünden beri sevgiden daha çok başarıya önem verildiği için çocukta, ”Başarırsan sevilirsin” mantığı yerleşiyor. Ancak bu durum karşısında duygusal olarak yaralanan çocuk, büyüdüğünde yaraları daha derinden hissetmeye başlamasının yanı sıra mükemmeliyetçi olarak yetiştirildiği için hiçbir zaman yaptıklarından memnun olmuyor. Böylece problemli bireyler yetişmiş oluyor.

KALIPLAR YETİŞKİNLİKTE DE KAYBOLMUYOR
Yetişkin olduklarında yerleşmiş olan kalıplardan kurtulamayan çocuklar gittikçe katılaşarak, esnekliklerini kaybediyor, duygularını ifade etmekte ve hissetmekte zorluk yaşayabiliyor. Eş ya da sevgili seçerken sevgiden önce yine bu yüksek standartları devreye sokuyor, iş hayatında da mutlak yüksek başarı elde etmek istiyorlar. Bu amaçla sadece işe odaklanıp yüksek pozisyonlara gelen bu bireyler, ilerleyen yaşlarda hayatlarında sadece iş olduğunu fark ederek ayrı bir mutsuzluk yaşıyor.

AŞIRI KAYGILI ANNE-BABA NE YAPMALI?
Bir çocuğu dünyaya getirmenin kaygı uyandırması belli bir oranda doğaldır. Ebeveyn olunduğunda hayat değişiyor, tamamen yabancı olunan bir durumla karşılaşılıyor, “Acaba bu çocuğu doğru şekilde yetiştirebilecek miyim?” kaygısı ağırlık kazanıyor. Ancak bu kaygıyı çok aşırı şekilde hem kendine hem de çocuğa zarar verecek şekilde yaşayan kişiler;
• Öncelikle kendilerini fark etmeliler.
• Hayatta neleri başardıklarını düşünerek, bunu da başarabileceklerini, bu kaygıların doğal olduğunu hatırlamalılar.
• Çocuğun ebeveynlerinden beklediği tek şeyin “sevgi ve bakım” olduğuna odaklanmalılar. Bu sebeple anne ve babalar temel görevlerinin aslında çocuğa karşılıksız sevildiğini hissettirmek ve ona güven vermek olduğunu unutmamalılar.
• Çocuk doğar doğmaz duygusal iletişim kurulmalı.
• Başarı, hiçbir şekilde ilk sırada tutulmamalı. Çocuk, temel ihtiyaçlarından önce başarıya koşullanırsa, başarılı olmadığında sevilmeyeceğini düşünebilir. Oysaki çocuğun hayatında karşılıksız sevgi aldığı güvenli bir alan olmalıdır. Bu da anne ve babanın yanıdır.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.