"Dans otantizminin kaynaklarını yakaladık"

"Dans otantizminin kaynaklarını yakaladık"
19 Mayıs Üniversitesi Müzik Bölümü Öğretim Görevlisi, evli ve Nil bebenin babası Şenol Ergül, sahne sanatları alanında birçok başarılı çalışmada yer almış bir dansçı, eğitmen ve müzisyen olmanın ötesinde alanındaki yaratıcılığıyla da sanatçı

                        

     Kendisini dans (halk oyunları) alanında farklı çalışmalar ve tasarılar uygulamadaki başarılarıyla gösteren ve bu alandaki ilgiyi de hak ettiğini düşündüğümüz bir eğitmen olarak tanımaktayız onu. Ancak o aynı zamanda, doğup büyüdüğü yöreninkilerden başlayarak ege yöresine dek halk dans ve müzik ögelerini etnik oluşumlarla ve modern dansla harmanlamış bir yorumcu; tasarılarındaki yaratıcılığıyla da bir sanatçı Şenol Ergül. Üniversite Bahar Şenliği kapsamında 21-22 ve 23 Mayıs günlerinde Kurupelit kampüsünde gün boyu sergilenecek üniversiteli öğrencilerin halk oyunları gösterilerinin hazırlıklarını yürüttüğü bir hazırlık çalışması sonrasında buluşuyoruz Şenol Ergül ile 

      M.USLU: Sizi bir çalışma sonrasında buraya kadar yorduk Şenol Bey, bizi kırmayıp söyelişimizi kabul ettiğiniz için sağolasınız. Hemen güncelliği olduğu için soruyorum, Bahar Şenliği kapsamında öğrencilerinizin gösterileri anlamında sürdürdüğünüz çalışmalarla ilgili biraz bilgi verir misiniz?

      Ş.ERGÜL: Özellikle kendi çalıştırdığımız ekip için belirtecek olursam; Kurupelit kampüsünde gün boyu gösterilerimiz arasında yer alacak etkinliğimiz horon dalında sunulacak. Gösterimizi 22 Mayıs Perşembe günü o alanda gerçekleştireceğiz.

      M.USLU: Bunları öğrendiğimiz iyi oldu Şenol Bey. Meraklılarına duyurmuş olduk bu etkinlikleri. Horon demişken sizin doğup büyüdüğünüz yörenin oyunları bunlar. Nasıl diyelim, sanatta da bir kan çekme durumu mu var da bu oyunu belirlediniz yoksa öyle mi denk geldi sorusuyla geçmişinizle ilgili birkaç ayrıntıdan projelerinize doğru bir yolculuğa çıkalım isterseniz.

      Ş.ERGÜL: ASlında birçok yöreyi çalıştırmaktayım. Ama kendi yöremin oyunudur biliyorsunuz Trabzon Akçaabatlı oluşumdan. Burada horona karşı ilgisi olanları bu yöre oyunu altında bu etkinliklere dahi ettik. Akçaabat geçmişime de değinecek olursam; amcamın, Akçaabat'ın horon konusunda gelmiş geçmiş en iyi davul müzzisyenlerinden biri olduğunu iddia etmişimdir. Onun etkisini yaşamımın bu doğrultuda sürmesinde her zaman etkili olduğunu düşünmüşümdür. Bu zamanlar elbette benim ilkgençlik çağlarıma denk gelmekte. Ağabeyimin bağlama çalmasını, annemin de düğünlerde ağzıyla kına gecelerini şenlendirmesini de yaşamımda müzik ve dansla ilişkiye girmesinin temel etkileri olduğunu kısacası müzisyen bir aileden geldiğimi söyleyebilirim. Hep çocukluğum dans eder hala düşlerimde. Bu doğrultuda ben de bu etkiyle Akçaabat'ta oluşturduğum müzik gruplarında ritim ve bağlama enstrumanları çalarak işe koyuldum. Tutup da bununla sınırlı kaldığımı da söyleyemem. Sahne sanatlarından tiyatroyla oyuncu ya da müzisyen olarak ilişkim oldu. 

     "Kendi yerelinde edinilen kültür sizi yükseltir"

      M.USLU: Bu edindiğiniz kültür sizi İstanbul'a taşıdı. Peki orada bu varolan birikiminizin yararlarını gördünüz mü ve bu tür grup çalışmalarında yer aldınız mı?

      İstanbul Teknik Üniveritesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Halk Oyunları Bölümü'nü kazandıktan sonra hem okul sürecinde hem de mezuniyet sonrasında yararlarını gördüm elbette. Bir kere profesyonel bir dans grubu kurduk. Bu grupla Türkiye ve yurt dışında birçok etkinliğe katıldık. Varolan birikimim bu grubun oluşumunda kişilerin bulunmasıyla yeterli olmayan noktalarda devreye girdi. On milyonluk bir kentte bir grup olarak kendinizi göstermenin zorluklarını sayıp dökmeme gerek yok sanırım. İşte bu noktada kişilerin oluşturduğu gruba ilk ivmeyi kazandıran ve kendini kanıtlamasını sağlayan işler çıkarmasında salt dans etmeni yeterli olmayacağından hareketle oradaki birikimimlerinin çok yararını gördüm. Kişi, kendi yöresinde ve yerelinde kültürünü hakkıyla elde edebilirse o kültür, onu yükseltmeyi bilecektir zaten. Büyük projelerde bu dansın (horonun) da farklı formlarda gösterilere dahil olunmasını sağlamış oldum. Bu da istediğimiz ilgiyi yakalamamızı sağladı. 

      M.USLU: Sizin daha büyük gruplarla olan ilişkilerinize değinmek istiyorum. İstanbul'da olduğunuz süre içinde kuruluş aşamasında olan Anadolu Ateşi'yle de sıcak temaslarınız doğrultusunda ne gibi değişimler yaşadınız?

      1999 yılında Türkiye'nin gerçekleştirdiği en büyük resepsiyonlardan biri olan AGİT zirvesinde bu grupla birlikte horon oyunumuzu gerçekleştirme olanağı yaşadık. Bu da diğer gruplardan bir adım önde olduğumuzu bize göstermiş oldu. Bu hızla yurt dışında beşe yakın ülkede böyle büyük orgaizasyonlara çağrıldık. Oradaki gösterilerimizle de farklılığımızı sergilemiş olduk. Grubumuzdaki arkadaşlardan kimileri Anadolu Ateşi'nde eğitmenliğe başladı. Ben de o sırada o gruptaki misyonum tamamlandı düşüncesiyle başka alanlarda çalışmalarımı sürdürdüm. Anadolu Ateşi ile ilgili olarak son bir şey diyecek olursam kendi yakaladığımız popülerlik dışında başka bir çatı altında varolma kaygısı duymadığımızdan grupça alınan karar gereğince orada yer almak istemedik. Kişisel anlamda kimseyi bağlayıcı kılmadığımızdan bir arkadaşımız orada görev aldı. Elbette benim de eğitmenlik yaptığım kurum ve kuruluşlar oldu.

      "Genetik kültür ve dans adlı proje" 

      M.USLU: Peki Ayla Algan ile başlayan süreç bu zamanda mı ortaya çıkıp gelişti. 

      Yaptığımız işin en doruk noktasına ulaşmışken İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndan üniversitedeki hocama gelen teklif sonucunda tiatroyla olan geçmişimim de olmasından Ayla Algan'a beni önermiş. Böylelikle Muhsin Ertuğrul'da TAL (Tiyatro Araştırma Laboratuarında)'da genetik kültür ve dans adlı projede onunla çalışma olanağı buldum. Buradan çok önemli gözlem ve deneyim edindim. Öyle ki, orada Çin'den gelen dansçılar bile vardı. Ancak onların kendi bölgelerindeki etnik ritüellerini sergilemeleri sırasında benim aynı kompozisyona dahil olup doğaçlama olarak kendi bölgemin oyunlarını gösterince kendi ülkemizin ritüellerini fark etmiş olduk. Bu da o Çinlilerin ülkelerine dönmesine yol açarken; bizim de, kendi topraklarımızdaki dans adımlarının dünyanın hiçbir noktasında bu kadar zengin olamayağını görmemizi sağladı. Sergilediğim oyundaki bıçak ritüelinin kaynakları üzerine belgesel niteliğindeki çalışmam sonucunda bu ortaya çıkmış olmuş oldu. Böylelikle dans otantizmimizin kaynaklarnı beslendiği alanları yakalamış olduk. Bu da benim her çalışmama yansır hale geldi. Dansın içindeki otantizm yöresinde oynananının aynısının sergilenmesi demektir. Otantizmin gelecek bireylere hiç değişmeyen biçimiyle aktarılmasına önem verdik. 

      "Danstaki tek bir figürün enerjisini yakalamak"

      M.USLU: Bu çalışmalardaki tutumunuz sizi görsel açıdan yetkinleştirmiştir diyebilirsek, bu sene gerçekleştirdiğiniz sergiye değienerek, buradan hareketle fotoğraf sanatını dans sanatına dahil etmenizi sağladığını düşünüyor musunuz? 

      Burada biraz dansa değinmemiz gerekecek. Dans, duygu ve düşüncelerin ritim ve müzik eşliğinde hareketli ifade edilmesidir. İlk insanlar, yaşadıkları olaylara nedensellik katamadıkları dönemde yapacakları işleri hareketle ifade ediyorlardı (avlanma, ölüm, sevinme vb. durumlar) hareketle ifade ediyorlardı. İşte ilk dans ilk insanlarda birbirini taklit ederek başlamıştır. Küçük bir çocuğun yaptığınız hareketi taklit etmesi de genomende olan bir dans güdüsüdür. Bu kayıtlar günümüze dek gelen dans adımlarını oluşturmuştur. Fotoğrafa dönecek olursak mağaradaki figür resimlerinden yola çıkarak ben de, herhangi bir dansın barındırdığı enerjisiyi aktarabileceğim fotoğraf karesine yönelik bir sergi açmak fikrini doğurdu. Yani dans anındaki tek bir figürün enerjisini yakalamak istedim. Bu düşüncemi de geçtiğimiz ocak ayında bir sergide gerçekleştirdim.
Bu düşüncenin doğurduğu sergi de üç aşamadan oluşuyor. Bu sergi ayağı oynanılan oyunların tek bir anını, görüntüsünü ansızın yakalayarak o figürdeki enerjiyi yakalayarak sergilemekti. Zaten bu nedenle de adı "Oyundan Figüre" başlığında sunuldu. İkinci aşama (gülerek) umarım gerçekleşir; çünkü bu, gerçekleştirdiğim sergi bile üç yılda ortaya çıktı. Nedeniyse, kendi yetiştirdiğim amatör öğrenci dansçılardan oluşmasındandı. Hatta ilk kez dans eden insanlardı onlar ve bu arkadaşlarla figürün enerjisinin karelenmesi anlamında Türkiye'de ilk kez yapılan bir projei ortaya koyduk.
İkinci aşamada, varolan görsel teknikleri kullanarak yani fotoğrafı destekleyen figürlerin kaldığı yerden arka arkaya vidyoda gelişiminin izlenmesini sağlamak. Üçüncü aşamaysa, Fotoğraf vidyo ve cam bir fanus içinde canlı performans. Figürün doğumu ve ölümünün gerçekleştirileceği bir tasarı bu. Ayrıntıları var elbette ancak söylenmesi projenin sağlığı açısından uygun düşmez. 

      "Anadolu Ateşi, otantizmi yok edebilir"

      M.USLU: Üniversite içinde veya değil diğer çalışmalarınıza değinmenizi isteyeceğim ancak son sorumu da hemen buraya dahil edeyim, Anadolu Ateşi'nin Troyası için ne düşünüyorsunuz? 

     Üniversitenin müzik bölümüyle oluşturduğumuz ortak çalışmada, batı danslarıyla Türk halk oyunlarını aynı makam özelliklerinden yola çıkarak birleştirip sahnede sergiledik. İspanya flamenko ile Zeybek oyununu birleştirmek gibi. İlginin doğurduğu enerjiyle buna benzer çalışmaların da sürmesini kararlaştırdık. Samsun'da Atafem Derneği'nde zeybek çalışmalarını yürütmekteyim. Haziran ayındaki kent gösterilerinden sonra yurtdışı halkoyunları festivallerine katılacak. 

     Anadolu Ateşi sorunuza geleyim hemen. Biz Üniversitede otantizm savunucularıydık. Ama adı konulduktan sonra figürler bozulmadan sahne düzenlemesi de yapılabilir. Anadolu Ateşi de bunu yapmaya çalışıyor. Türkiye açısından önemli elbette. Kendi savundukları anadolu adımlarını yansıttıklarını söylüyorlar ama otantizm değişmeyen bir şeydir. Kaynağında varolanın aynısıdır sahne düzenlemesi üzerinde oynamalar yapılma olasıdır. Ancak sahne düzenlemesi adı altında modern hale götürüldü. Bunu öğrenen insanlar nedeniyle otantizm yok olacaktır. Bunun otantizm oladuğunu söylemek otantizmin sonu olacaktır.

     M.USLU: Şenol Bey, söyleşi için çok teşekkür ederim. Çalışmalarınzda kolaylıklar dilerim.

     Ş.ERGÜL: Rica ederim, size de kolay gelsin.