Dönem eski, Sorunlar aynı
O... Çocukları, karakter ve işlediği öykülerin derinliği bakımından zenginliğiyle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran bir yapım. İşkence altındaki kardeşi ve kocasının olması yetmezmiş gibi yurt dışına kaçmak durumunda kalan bir anne... İtalya'dan Türkiye'ye siyasi mülteci bir kadının çocuğu için gelen yarı Türk yarı İtalyan bir şan öğrencisi... Hayat kadınlarının çocuklarına bakıcılık eden eski bir hayat kadını... Kocasının ailesinden gördüğü akıl almaz davranışlar nedeniyle Anadolu'dan İstanbul'a kaçıp töreden korunmaya çalışan bir kadın... Yapmadığı yasa dışı iş kalmayan ama düzelmeye çalışan eski bir hayat kadının oğlu... Eski bir hayat kadınına vurgun, yaşını başını almış fenni sünnetçi... Ve tabi ki o... çocukları.
"TARTIŞMA YARATACAK SORUNLAR"
O... Çocukları, adından başlamak üzere birçok tartışmayı beraberinde getirme gücüne sahip bir yapım. Hayat kadınlarının çocuklarının bakıldığı bir evde geçen filmde, "iç içe geçmiş öyküler"in her birinde ayrı bir "yurt sorunu", senaryonun katmanlarına başarıyla işlenmiş. Filmdeki her bir karakterin, bu sorunlardan birine yönelik bir "temsil rolü" üstlendiğini gördüğümüz filmde en çarpıcı olanı; İpek Tuzcuoğlu'nun canlandırdığı "Hatice karakteriyle verilen töre sorunu". Senaryonun yaslandığı izlenimi verilen 12 Eylül Cuntası yönetiminin uygulamaları olan "baskı, sorgu, işkence ve insan avı" gibi sorunlar biraz geri planda kalırken; öne çıkarılmaya çalışılan "çocukların yetişme ortamı"yla onların psikolojisi, "annelik" sorunsalından başlanarak "eğitim" kavramlarına kadar koşut bir halde veriliyor. Senaryonun altında yatar gibi durmasına rağmen alenen ortaya serilen en önemli bir olguysa Avrupalı da olunsa "toplumun değer yargıları"nın bireyler üstündeki baskısı ve "ataerkil toplumun erkekleri"nin kadınlara yönelik bakış açısı. İşte tartışma eksenine alınacak nitelikteki bu sorunları işlemeyi başarıyor film.
"YÖNETMENDEN İLERİ GELEN AKSAKLIKLAR VAR"
Film, İtalya'dan bir "sanat ortamı" ve Türkiye'den bir "işkence sahnesi"yle yansımaya başlıyor beyaz perdeye. İtalya'daki durum, filmin ilerleyen dakikalarında netliğe kavuşurken; film, işkence sahnesinin uygulanma gerekçelerinin ve hatta işkenceye maruz kalan kişilerin yaşamlarına ilişkin "doyurucu bir kanı"ya erdiremiyoruz bizi. Bunun, Beynelmilel'deki şaşırtıcı, etkileyici kurgusu"yla karşımıza çıkan Sırrı Süreyya Önder'den kaynakladığını düşünmüyorum. Filmin, bu ve diğer sorunlarının yakın zamanda "120" adlı filmin yönetmenliğinde de yer alan yönetmen "Murat Saraçoğlu" nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Bunu düşünmeme yol açan daha birçok örnek yer alıyor filmde. Senaryolar bildiğiniz üzere, tamamıyla aktarılamaz. Film, tam senaryoya uygun çekilse de, belli kısaltmalardan geçer. İşte burada oluşan durum da bundan ileri geliyor. Senaryonun kopuş anlarını açık bir biçimde görüyoruz. Bunu da yönetmenin atladığı ve kırptığı belli oluyor. Buna ilişkin bir örnek; işkence gören kişinin eşine dostuna ulaşmak için yaşadığı semtte işkencilerce serbest bırakılma anı o kadar kısa tutuluyor ki hiç de inandırıcı olamıyor. Obsesif bir biçimde kafayı işkence ettiği kişiye takmış bir işkenceci polis, nasıl olur da 30 saniyelik bir serbestlikle peşinde olduğu kişilere ulaşabilir, diyorsunuz.
"MEKAN BAŞARILI ÖZGÜ NAMAL ZAYIF"
Filmin geçtiği mekanlar, İstanbul Haliç kıyısındaki "Balat semti ve civarı"nda yer alan o egzotik olmayı başaran sokaklar ve mahalleler. Dönem filmlerinin vazgeçilmez dokusu olmayı sürdüren bu yerler yine aynı güzelliğiyle yansıyor perdeye. Buranın en güzel aktarıldığı bölümse, Özgü Namal (Donatella)'ın o semte gelişi oluyor. Ancak Özgü Namal'ın başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. "Kadınsılığı daha bir ön plana çıkmış"sa da oyunculuğu, izleyenini inandırmaktan oldukça yoksun. Kullandığı Türkçeye, ağız-şive yapısından başlayan bir inandırıcılık sorunu var oyunculuğunda. En iyi olduğu bölüm, Demet Akbağ (Mehtap Anne) ile "çocukların yetiştirilme ortamı üzerine giriştikleri tartışma" oluyor. Ama o da, Demet Akbağ'ın etkisinden mi doğuyor, ona da sizin karar verin diyeyim.
"ÇOCUKLAR ŞAHANE SARP APAK TUTUK"
İpek Tuzcuoğlu rolünü en iyi canlandıran oyunculardan ikinci durumunda çünkü Demet Akbağ her zamanki gibi filmin başarısının adresi oluyor. Öykülerinin de bunda payı büyük diyebilirim. Altan Erkekli, için çok da zor olmayan bir rolle filmde sık görünmese de hakkını veriyor rolünün. Başlarda ortaya çıkan ve kızından ayrılmakzorunda kalan anne rolündeki Sezin Akbaşoğulları, keşke daha çok görünse dedirten bir oyunculuk sergiliyor. Ancak onun kızı rolündeki kızımız rolünün fazla dramatik oluşunu kaldıramadından olsa gerek, pek bir zayıf kalıyor. Diğer çocuklarsa sizi kendilerine çekmeyi ve kendilerini izletmeyi başarıyorlar. Sarp Apak ise o kadar zorluyor ki kendini, bir türlü ısınamıyorsunuz ona. TV'de orada burada her role girişen, kendince bir halt yemeye çalışan, sıradan bir oyuncu olmaktan öteye geçemeyen oyuncu; keşke olmasaydı bu filmde dedirtiyor. Kalabalık oyuncu kadrosunda her ne kadar oyunculuk sorunları olanlar varsa da; film, değindiği konular itibarıyla izlnemesi gereken yapımlar arasında yerini alıyor. Özellikle yönetmeni tarafından aceleye getirilmiş bir yapım gibi görünse de; daha çok güzel işler yapacağının sinyalini de vermiş olan senaristin elinden çıkmış bir filmi görmek gerekir. KATAVASYA / M.USLU