Halk inanışlarının oluşumu ve toplumsal yansımaları

Halk inanışlarının oluşumu ve toplumsal yansımaları
Toplumların kültürel özellikleri, başta inanışların, örf, adet ve gelenek olarak görülen haklbilimsel uygulamaların geçmişten beri gelen belli bir anlayışın ve algılayışın yansımalarıdır

       KARADENİZ'DE, HALK KÜLTÜR VE İNANIŞLARI [2]

       
       Geçmişten süregelen bir inanışın "sosyal yaşantıya" herhangi bir biçimde yansımasının olması kaçınılmazdır. İnanış biçimleri; "dış dünyayı anlama-kavrama sonucu zihinde oluşan bir anlayış boyutudur". Bu açıdan bakıldığında inanışların, özellikle halk inanışlarının, toplumsal bir benimseme demek olduğu anlaşılır. Bu durum halk için, bütün değerlere ait bir üst bilgi alanını aşan bağlanış ve kabullenişi getirir. Toplum yaşantısının üst bünyesini gösteren inanışlar, sosyal normlar durumuyla, biçimleriyle kendini gösterir. Bu nedenle inanışları, toplum hayatına yansıyan uygulamalardan kesin çizgilerle ayırmak oldukça zordur. Örneğin, çok eski dönemlerden başlayan "Türkmenlerdeki" ırımlara (halk inançlarına) inanmak, halkın yaşamında önemli bir yer tutmuş ve halkın davranışlarında "ırımların" etkisi yoğun olmuştur. Irım sözcüğü, bu noktadan hareketle halkın "depdestur"larını (kültürünü) anlatagelmiştir. Görülür ki, bir ulusun yaşamında o ulusun ulusal varlığının özünden bir şey kaybetmeksizin korunmasında ve geliştirilmesinde inanışların önemli bir yer tuttuğu kültürdeki yansımasıyla ortadır.

      "SOSYOLOJİK VE DİNSEL AÇIDAN İNANIŞLAR" 

      Sosyolojik bulgulara baktığımızda, en ilkelinden en uygarına kadar inançsız bir topluma rastlamak pek olası değildir. Toplumlar, mutlaka bir düşünceye veya bir inanışa sahip biçimde karşımıza çıkar. İnanç ya da inanış, özde olan bir şeydir. Bu inanışlar, her toplumun kendine göre var ettiği bir sistemdir. Dinler de sosyal bir olay olarak toplumlarda varolduğu için her din, mutlaka toplum kültüründen ve yapısından etkilenerek biçimlenmiştir. Bu yüzden "ilahi sayılan" dinlerin hiçbiri, eski yerel inanışların kalıntılarından kurtulamamıştır. İlahi sayılan dinler ile halk inanışları sürekli bir etkileşim içinde varolmuştur. Üzerinde daha sonra da duracağımız üzere, ulusumuzun kültür kaynaklarından biri olan "Dede Korkut Hikayeleri"nde; sözlü edebiyattan yazılı edebiyata (İslamiyetin kabulüden sonra) sonradan geçirilmesi nedeniyle bu etkileşim, sosyal yaşam içinde çatışma veya çelişki durumunda kendini göstermiştir. Buna ilişkin "Deli Dumrul Hikayesi" en iyi örnek sayılır. Burada da görülür ki inanışlar, asıl kökünü dinden aldığı halde her toplumun kendi ulusal karakteri içinde yaşam bulur.

......................................................................................................................
İnanışlar, asıl kökünü dinsel olgulardan aldığı halde, her toplumun kendi ulusal karakteri içinde yaşam bulur. Halk inanışları böylelikle birkaç biçimde ortaya çıkmış sayılmaktadır.
.......................................................................................................................

       "TELKİN, TEBLİĞDEN DOĞAN HALK İNANIŞLARI"

       Halk inanışları birkaç biçimde ortaya çıkmış sayılmaktadır: Felsefi düşüncelerin ya da ideolojilerin belirlediği ve halkın öylece beninsemesinin istendiği inanışlar "telkin" yoluyla varolur. Ahlak, "doğruluk", "özgürlük" ve "yaşam felsefesi" gibi kavramlar bu biçimin içinde sıralanabilir...
       İlahi sayılan dinlerin peygambreleri aracılığıyla halka bildirilen ve buna inanılmasını koşullayan inanışlar "tebliğ" yoluyla varolur. "İman esasları" gibi koşullar bunun içinde sıralanır...
       Belli bir telkin ya da propaganda aracı olmaksızın "anonim" olarak ortaya çıkan inanışlar da vardır ki; bu tür inanışlar "bilinmeyen" [meçhuliyet] üzerine yapılandırılmıştır.

       "ANONİM VE COĞRAFİ KONUM YOLUYLA OLUŞAN İNANIŞLAR"

      Toplumların karanlık çağları diye de tanımlanan dönemlerinde, bilinmeyen bir zaman ve kesin olmayan bir olayın ortaya çıkmasıyla doğan bir inanış ögesidir. Zamanla toplumun genelinde benimsenerek ortak inanış durumuna geçer. Toplumun yapısında sosyal yaşamı biçimlendiren normlardan biri olur. Halk inanışlarının çoğunluğu bu tür inançlardır. "Uğursuzluk inanışı" gibi olanları bunun içine dahil edebiliriz... 
     Toplumların coğrafi durumlarına göre, diğer uluslarla olan ilişkileri sonucu da, varolan bu tür inanışların içerisine yenileri katılabilir. Telkin ve tebliğ yoluyla yabancı kültür ögeleri hissettirilmeden toplumun ortak değerlerine dönüştürülebilir. "13 sayısı takıntısı" gibi ya da Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erman Artun'un, toplumların kültürlerini etkileyen en önemli ögenin inanç sistemleri olduğunu, bu kapsamda yöresel farklılıklar gösterdiğini ve değişikliklere uğramasına karşın "Halk Takvimi" oluşturulduğunu ve günlere özel anlamlar yüklenildiğini bildiren çalışmasında olduğu gibi. Halk Tavimi inanışına göre, günler, uğurlu ve uğursuzluğuna, iyi geçeceğinden temizlik yapılabileceğine ve kız istemeye gidileceğine kadar değişen özellikleriyle sınıflandırılır. İnanışa göre, pazartesi "her iş yapılır", salı "sallanır", çarşamba "dikiş dikilmez", perşembe "uğurlu gün", cuma "kız istemeye gidilir", cumartesi "dünya kurulduğu için çamaşır yıkanmaz", pazar "gezmeye gidilir"... Cumartesi gününde görüldüğü üzere yerleşen bu davranış biçimi, "Yahudilik" dininden geçmiş bir ögedir. Özetle söylersek onların inanışına göre, dünya altı günde yaratılmıştır ve Tanrı dinlenmeye çekilmiştir. Bu nedenle de cumartesi günü bazı işlerin yapılması yasaklanmış gibidir adeta. "Hristiyan" inanışından da, "13 sayısına olan takıntı"nın yerleştiğini görürüz.
 
      "ÇAĞIN YENİLİKLERİYLE GÜNCELENEN YAPIYA SAHİPTİR"

       Görüldüğü üzere, günlere iyi ya da kötü özelliklerin yüklenmesi, insanların yaşama biçimleri ve coğrafi yapısıyla ilgili olarak oluşmuştur.Toplumlarda varolan ''halk inanışları'', iyisi ve kötüsüyle, halkın öyle olduğuna inandığı, kültürünü o yönde geliştirdiği inançlardır. Böylelikle, kültürel özellikler de öz ruha ve inanışlara bağlı kalmak koşuluyla; başka kültürlerle de ilişki içinde bulunularak onlardan da bazı değerler alarak süreklilik sunan bir gelişme ve yenilenme içinde olurlar. Böylece varolabilecek bir kültürel yapı hem yeni olanla hem de eski olanla birleşebilen, ancak kendini yokoluşa salmadan çağdaş kültürün alınmasıyla, süregeldiği haliyle genel dünya kültürü içinde ulusal düşünce ufkunun da genişletilmesini sağlar. Halk kültür ve inanışları üzerine birkaç değerlendirmenin ardından yerel olanımıza yönelik (Karadeniz'e ilişkin) bulunacağımız değinilere geçelim.

KATAVASYA / M.USLU

--SÜRECEK--