PAZAR SÖYLEŞİSİ
- Ufuk Erkan- Gazetenin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni olarak toplumun yakından tanıdığı bir şahsiyetsiniz, siyasetten gazeteciliğe geçtiğiniz 2008’li yılların başından bu güne dek hiç kimsenin cesaret edemediği konulara el attınız ve bedel ödediniz bu mesleğe girdiğiniz için pişman mısınız?
Adnan Bahadır- Sayın Erkan biz bu mesleğe başladığımızda siz başka bir gazetenin köşe yazarıydınız, hatta size, gelsin bizde yazın diye haber gönderdiğimde, olmaz, şimdi çalıştığım gazeteyi satarsam ileride de onu satarım, ne zaman ki bu gazete işime son verir o zaman yazarım, diye haber gönderdiğinizde çok mutlu olmuştum. Zira sizin gibi vefalı insanlar bu toplumda çok az bulunur. Bu detayı verdikten sonra sualinize gelecek olursak; doğrusunu ararsanız bu mesleğe ilk başladığımda neredeyse şehrin tamamına yakını benimle dalga geçiyordu. Kimisi, git sen siyaset yap ne işin var gazetecilikle, kimisi gitsin imamlık yapsın bu iş imamlığa benzemez diyordu; ama beni yakından tanıyan çok az sayıdaki dostum ne kadar azimli olduğumu bildiklerinden bu işi becereceğimden en ufak bir şüpheleri yoktu. Biz bu işe başladığımızda o gün için kendisini şehrin basın duayenleri olarak görenler adeta dalga geçercesine köşelerinde bizimle alay ediyorlardı. Ama Allah’a binlerce kez hamdü senalar olsun ki bizimle dalga geçenlerin tamamına yakını ya ellerindeki gazeteleri satıp başkalarının yanında maaşla çalışıyorlar veya ellerindeki gücü kaybedip, bu işin en cılız adamlarına laf yetiştirmeye uğraşıyorlar. Kuruluş kokteylimizde ilk gün topluma ne vaat ettiysek bugün aynı şeyleri yapmaya devam ediyoruz, bu da ilkeli ve dik duruşumuzun meyvesidir.
- Ufuk Erkan- Peki bunca ödediğiniz bedele değdi mi? İçeri girdiniz, dışarı çıktınız, kendinizi korkusuzca savundunuz, bunları sizin dışınızda yapacak kimse yoktu ama siz bu kadar cesaretli bir biçimde bunca bedeli neden ödediniz?
Adnan Bahadır- Sayın Erkan çok güzel bir soru teşekkür ederim. Zaman zaman bu suali ailemden de soranlar oluyor. Gerçekten çok ağır bedeller ödedik. Değil yerel basında ulusal basında dahi böyle bir duruş gösteren Allah kulunu bulamazsınız ama yıllardır bu şehirde bir şeylerin yanlış gittiğini bilmeme rağmen elimden bir şey gelmediği için üzülür dururdum. Bu yanlış işlerle ilgili bana da fırsat verip bir şeyler yapabilmek için Allah’a çok yalvardım. Gerek siyaset yaparken, gerekse ticaret yaparken en büyük emelim şehirdeki yanlış işlere dur diyebilmekti. Ama bunu yapabilmek için ekonomik gücüm olmadığı gibi çocuklarım da küçüktü, benden sonra işlerimi takip etmeleri mümkün değildi. Büyükşehir Belediyesi’nde yaşadığım A Takımı operasyonu bu işin başlangıcı için iyi bir fırsat oldu ve hamdolsun cezaevinden çıktıktan sonra bu işi kurmak nasip oldu. Yaşadıklarımın hiç birinden en ufak bir pişmanlığım olmadığı gibi bugün olsa yine aynı şeyleri yapardım diyeceğimden en ufak bir şüpheniz olmasın. İnsan, yiyip, içip tuvalete gitmek için yaratılan bir mahluk değildir, tam aksine yaradılışımızın bir nedeni vardır; nedir o neden, yüce Rabbimizin buyurduğu “ Vema halektul cinne vel inse illa liyağbudun” yani insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım, buyuran yüce Rabbimizin buyruğuna uymak amacıyla bu işlere girdiğimden emin olabilirsiniz.
A. Ufuk Erkan- Burada bir soru sormam gerekiyor, siz bu kadar mücadele ederken şehirdeki siyasetçilerden çetelere, iş adamlarından eski arkadaşlarınızın bir çoğuna varıncaya dek kimse yanınızda olmadı, acaba bu insanların neden böyle davrandığını hiç düşündünüz mü?
Adnan Bahadır- Eyvallah, bu da güzel bir soru. Benim en önemli hasletlerimden birisi her gece yatağıma yattığımda uyumadan önce yaşadığım gün yaptıklarımı gözümün önüne getirir düşünürüm, acaba Allah’ın rızasına uygun olmayan bir iş yaptım mı, şayet yaptığımı düşündüğüm işler varsa onlardan tövbe eder öyle uyurum. Bunları düşünürken insanların neyi neden yaptıklarını da düşünürüm… Geçmişte yaşadığım onca olayda insanların neyi neden yaptıklarını düşünüp hepsinin cevabını verdikten sonra bir kısmını gönlümdeki Karacaahmet Mezarlığı’na gömdüm, bir kısmını zamana bırakıp zamanı gelince gereğini yaptım, bir kısmını da Allaha havale ettim. Ama Allah’a havale ettiklerim çok azdır; bana yapanların pek çoğuna bedelini ödettim ve ödetmeye de devam ediyorum. Ben insanların pek çoğunun Kur’an’daki Allah’a değil güç tanrılarına inandıklarını düşünmekteyim, zira bu toplum şayet bozuldu ise nedeni Allah’u teâlânın doğruyu göstermemiş olması değil, insanların Allah’ın emirlerine uymamış olmalarıdır. Konuşurken Allah Lillah diyenler icraata sıra gelince güç tanrılarının istekleri ne ise onu yapmanın peşinde olurlar.
- Ufuk Erkan- Gazetecilik sizin uzaktan yakından ilgi alanınıza girmeyen bir meslek olmasına rağmen bu meslekte nasıl başarılı oldunuz?
Adnan Bahadır- Çok haklısınız. Gerçekten gazetecilik mesleği hayatımın hiç bir döneminde düşünmediğim bir meslekti. Bu meslek çok zor bir meslek. Dünyada ne kadar iş varsa hepsi bunun içerisinde var desem abartmış olmam. Mesleğin ekonomik boyutu var, kültürel boyutu var, pazarlama boyutu var, yöneticilik boyutu var, sanayicilik boyutu var, sosyal boyutu var. Paranız olmasa gazete çıkaramazsınız, gazetecilikte de para yok, nasıl çıkaracaksınız gazeteyi? Ya belediyelerden birisini arkanıza alıp onların borazanı olacaksınız ya da bizim gibi Allah kuluna müdara etmeyip gazeteyi çıkarmak için çile çekeceksiniz. Bu şehirde altı tane resmi ilan alan gazete var. Bunlardan dört tanesi büyük çapta iş yapıyor, ikisi de resmi ilana çalışıyor. Dört büyük gazetenin birisi Büyükşehir’in desteğiyle ayakta duruyor, birisi Canik Belediyesi’nin desteğiyle ayakta duruyor, diğeri tüm belediyelerden büyük oranda destek alıyor. Biz ise Allah’ın desteği ile ayakta duruyoruz. Ama hamdolsun en ufak bir şikayetimiz yok, her şeyi tüm çıplaklığı ile oryaya koyabilen tek gazete olduğumuzu buradan açık ve net söylüyorum. Zaten toplum da neyin ne olduğunu biliyor. Asıl sualiniz olan nasıl başarılı oldunuz sorusuna gelince, insan hangi işi yaparsa yapsın önce o işi sevecek, ardından o işi öğrenecek, daha sonra da disiplinli çalışacak ve sonucu Allah’a bırakacak. Bunu kim yapmış ise mutlaka başarılı olmuştur, kim de yapmamış ise başarısız olmuştur.
- Ufuk Erkan- Bu dediklerinize katılmamak mümkün değil ancak gazetecilik ciddi kültürel birikim isteyen, köşe yazmak için de dolu olmak zorunda bırakan bir meslek, bu şartların sizde olması bana çok enteresan geldi haksız mıyım?
Adnan Bahadır- Ahmet Bey çok haklısınız. İlk köşe yazısı yazmaya başladığımda toplumun büyük bir kısmı bu yazıları benim değil de başkalarının yazdığını ve benim ismimi koyduğumu düşünmekteydi. Bana göre de haklıydılar çünkü ben imamlık, müteahhitlik, belediyecilik yaptım ama gazetecilik mesleğiyle uzaktan yakından ilgim olmamıştı, bu işi yapmak benim işim olmamalıydı. Ama derler ya, zor efendiyi bozar diye. İlk gazete kurulduğunda Mustafa Yıldırım’ın Genel Yayın Yönetmenliği’nde büyük bir ekip kurmuştum. Menderes Yiğit müstear ismiyle bazı yazıları karalamaya alıp Mustafa Yıldırım’a düzelt diye veriyordum. Meğer adam benden önce çalıştığı gazetede insanlara sürekli sivri yazılar yazan birisiymiş, benim yazılarımı sivrilterek köşeye koyması bir hayli uğraştırdı beni. Sonunda da büyük bir ihanete uğrattı beni ve ekibiyle birlikte bırakıp gitti. Bu olay ilk bakışta belki aleyhimdeymiş gibi oldu ama işi öğrenip kimseye muhtaç olmadan gazeteyi çıkarmama vesile oldu. Onlar 15 kişi birden gazeteden ayrılınca biz ailece gazeteye sarılmak zorunda kaldık. Ertesi gün gazeteyi çıkardık ama çektiğimiz sıkıntıyı gel sen bana sor. Köşe yazılarını yazarken ilk zamanlar biraz üslup hatalarım olsa da zaten kültürel açıdan belli bir birikimim vardı, o birikimim sayesinde köşelerimi yazmaya başladım, daha sonra da yazı diline aşina oldum ve hamdolsun bölgede en çok okunan köşe yazarı oldum.
- Ufuk Erkan- Sadece gazete işiyle uğraşmıyorsunuz aynı zamanda inşaat müteahhitliği, yurt işletmeciliği yapıyorsunuz ve tavuk çiftlikleriniz de var, bu kadar işin altından nasıl kalkıyorsunuz?
Adnan Bahadır- Haklısınız gerçekten zor oluyor. Ama gazeteyi kurduğum 2008 yılından 2014 yılına kadar tüm işlerimi bırakıp sadece gazeteye yoğunlaştım. Çünkü gazetenin oturması için bunu yapmak zorundaydım. Sadece gazeteyle değil şehirdeki dinozorlarla da mücadele ettiğimden olayın adliye, cezaevi boyutları da vardı. Bu işleri rayına oturtuncaya kadar gazetecilikten başka hiç bir iş yapmadım, gazete kendisini götürmeye başlayınca diğer işlerime döndüm. Önce kirada olan yurdumun başına öğretmen olan kızımı koydum, onunla orayı çalıştırmaya başladım. Ardından Ladik’te iki tane ayrı tavuk çiftliği kurdum, ardından da daha önce yaptığım inşaat işine yeniden döndüm; Atakent de inşaatımız var. Bunları disiplinli çalışarak ve ailemin desteğiyle yürütmekteyim. Eşim, kızım ve iki oğlum benim adeta iş ortaklarım gibi bana her konuda destek oluyorlar, onların sayesinde birçok badireyi atlattım, Allah onlardan razı olsun.
- Ufuk Erkan- Efendim çok yordum sizi ama son olarak bir soru sorup sohbetimize son vermek istiyorum.
Adnan Bahadı- Buyrun
- Ufuk Erkan: Estafurullah, toplumun merak ettiği konulardan birisi de şu; Adnan Bahadır şehrin valisinden emniyet müdürüne, belediye başkanından bürokratına birçok isimle kavgalı, acaba bu durum Adnan Bahadır’ın kişiliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa mesleğin gereği mi?
Adnan Bahadır- Sayın Erkan durdunuz durdunuz ama sonunda turnayı gözünden vurdunuz. Doğrusu böyle bir soru beklemiyor değildim, bu sorunuza çok samimi bir cevap vererek sohbetimi kapatmak isterim. Beni eskiden beri tanıyanlar çok iyi bilirler ki ben uyumsuz bir insan değilim. Belediyede görev yaptığım süre boyunca siyasetçilerin tamamından tutun da meclis üyesine varıncaya dek herkesle uyum içerisinde ve sürekli alttan alarak çalıştım ama o işin gereği oydu. Gazetecilik mesleği çok farklı bir meslek, topluma gerçekleri tüm çıplaklığı ile sunmak zorundasınız, şayet bunu yapmaz iseniz vebal altındasınız. Ayrıca şunu da tüm samimiyetimle belirtmek isterim ki ben hu şehirde Adem Güney ve Suat Kılıç’ın dışında herkesle oturup konuşurum. hiç problem değil… Şayet şehrimin menfaati bunu gerektiriyorsa inanın hiç düşünmeden yaparım. Ancak muhataplarımın da aynı hassasiyeti gözetmek zorunda olduklarını unutmamak lazım. Biz şehre ilk atanan valiyi de emniyet müdürünü de ziyaret etmeye çalıştık ama Vali Bey verdiği randevuya sadık kalmadı. Bizi kapıda Suriyeli dilenciler gibi bekletmesine asla izin vermem… Emniyet Müdürü ise biz adam gibi gittik ziyaret ettik o karşılığında bize iadei ziyarette bulunma noktasında FETÖ’den kapanan bir internet sitesine ziyarete gittikten sonra bizi ziyaret etmeye kalkması bizim onurumuzla oynamaktır, ona da asla izin veremezdik. Biz yerimizi de biliriz haddimizi de biliriz ama asla onurumuzla oynatmayız, herkes kendisine yakışanı yapacak. Bu şehirde en çok satan gazete biziz demiyorum ama en çok okunan köşe yazarı hu fakir ise basını ziyaret edecek olanlar bu ölçüyü göz önüne almazlarsa, onlara, Allah yolunuzu açık etsin der geçeriz. Hülasa bizden dostluk isteyenlere dostluğun en alasını yaparız, düşmanlık isteyenlere de düşmanlığın amansız mücadelesini vereceğimizden kimsenin en ufak şüphesi olmadın. Biz günde kırk sefer “ iyyake nabudu ve iyya ke nestein” yani, Ya Rab ancak sana ibadet eder, senden yardım bekleriz deriz ve buna iman ederek deriz, onun için muhataplarımızın makam ve mevkilerine göre değil, şahsiyetlerine göre değerlendiririz.
- Ufuk Erkan- Çok teşekkür edetim müstefid olduk.
Adnan bahadır- Estafurullah, ben teşekkür ederim.
Sohbetimizin bitiminden sonra, gazete personeli olarak, üzerinde “İyi ki doğdunuz Başkanım” yazan bir pastayla doğum günü sürprizi yaptık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.