Sarı kızın öyküsü
Bizleri altının nesi cezbeder? Sadece parasal değeri değil elbette. Altına gerçek bir sanat değeri veren, onu işleyen, değerli taşları biraraya getiren eller ve gönüllerdir. Yüzyıllar boyunca insanoğlunun vazgeçemediği, uğrunda milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği ve hala güncelliğini koruyan ve korumaya devam edecek olan 'sarı kızın öyküsü' oldukça ilginç.
İNADIN DEĞERLİ SÜSÜ
Altın ve gümüş madenlerinde çok insan ölmüş bu değerli madeni çıkarmak için. Öyle ya da böyle insanlar, altın ve kıymetli taşları çıkarmak konusunda inanılmaz bir inat göstermişler ve dünyamızda bugünkü altın ve kıymetli taş stokları oluşmuş. Ama altın ve kıymetli taşlar boyunları, parmakları, ayak bileklerini, kolları süslemedikten sonra neye yarar? Böyle oluncada Altını birilerinin işlemesi gerekmiş, taşları birilerinin en güzel biçimde dizip bize sunması gerekmiş ve sanatla zanaat arasındaki ince çizgide gidip gelen takı yapımı, takı sanatı doğmuş.
SABRIN VE EMEĞİN DEĞERİ
Dünya ve Türk kültüründe çok önemli bir yere sahip olan altını işleyip insanların beğenisine sunulacak hale getirmek uygulaması son derece zor ve sabır gerektiren bir iş. Yüzyıllar boyunca altını işleyen bu hünerli eller edindikleri deneyimleri bazen bir sonraki kuşağa aktarmış bazen de sırrını kendisiyle beraber mezara taşımış. Her sektörün kendine göre koyduğu kurallar altın atölyelerinde daha keskin hatlarla çizilmiş. Kişinin kendi edineceği teknikleri geliştirebilmesi, ustaların deyimiyle gönül gözünün açık olması gerek bu sektörde. Bu anlamda, her atölyenin ortam sıcaklığından, her ağacın çalışmasından, her malzemenin hazırlanışından doğacak farklılıklar, her ustanın yapacağı işi tekrar keşfetmesini sağlıyor. Böyle olunca da her ne kadar aynı yöntem ve malzeme kullanılırsa kullanılsın, özgün işlerin artmasını ve sanatın herkesin elinde biraz daha gelişmesini sağlıyor.
'GÜVEN BİZİM SEKTÖRÜMÜZ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ'
15 seneden bu yana sektörün içinde bulunan ve Samsun'da sayılı altın atölyelerinden birinin sahibi olan Avni Keskin, son zamanlarda yaşanan ekonomik kriz yüzünden insanların altına yatırım yapamadığını belirtti. Artan nufus sayısıyla ters orantılı olarak insanların alım gücünün düştüğünü ifade eden Keskin, "Aslında sektörümüz en parlak günlerini yaşamasını gerekirken, gözle görülür bir düşüş yaşıyoruz. Mesala eskiden insanlar bir yakınının düğününde bilezik takardı. Şimdi bakıyorum da çeyrek altın, ya da para takıyor. Yani piyasadaki istikrarsızlık havası çoğu sektörü olduğu gibi bizi de etkiliyor. Bu bunalımı aşma anlamında biz de müşteri potföyümüzü geliştirmek adına bir dizi önlemler aldık. Teknolojik imkanları takip ederek en kısa sürede en kaliteli hizmeti sunmaya çalışıyoruz. Piyasada her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüz içinde güven çok önemli. İnsanlar bize bir anda bir kilo altınını gözünü kırpmadan teslim edebiliyor. O yüzden işyerimde değişmez kuralların başında güven, güleryüzlü ve kaliteli hizmet unsurları gelir."
ÖĞRENMENİN SINIRI YOK
Yaşar Keskin, "10 senedir bu sektördeyim bana usta diyorlar ama ben kendimi usta olarak görmüyorum. Esasında bu iş hergün yeni bir şey öğretiyor insana böyle olunca da öğrenilecek temel şeyler dışında mesleğin öğrenme sınırı yok. İşin özünde isteklilik ve işi sevmek var. Tasarım aşamasında yeniliklere açık olmak gerek. İsanların zevklerine hitap eden bir sektörde çalışıyoruz ve yoğun emek istiyor. Dikkatli ve yenilikleri takip etmesseniz sektörün içerisinde kaybolup gidersiniz.
'İNSANLARIN YÜZÜNDEKİ MUTLULUK BANA YETİYOR'
"Bizim elimizde şekillenen altının yeni bir kimliğe büründükten sonra insanlar tarafından beğenilerek alınması her şeye değiyor" diyen Tarık Aslan, "10 senedir bu işi yapıyorum. Kuyumcu atölyesinde usta olmak çok emek ister. Bunun için de sektörde pişmek lazım. Biz de ilk iş bakarak öğrenmektir. Daha sonra cesaretini toplarsın ve ustanın gözetiminde altını işlemeye başlarsın. Bunlar öyle hadi deyince olmaz, tecrübe ister."
'SEBAT GÖSTERMEK LAZIM'
Kenan Akyol, "Sektörde daha yeniyim" diyerek başladığı konuşmasına, "İşi öğrenme aşamasında çok zorluk çekiyor insan. Kaç defa bırakıp gitmek istedim fakat her defasında hayır ben bu işi ne olursa olsun öğreneceğim diyerek kararımdan caydım. İşimiz icabı her tarafı kapalı bir alanda çalışmak zorundayız. Benim yaşımda olan arkadaşlarım böyle bir ortamda çalışmaktan çok gezmeyi seviyor. Bakıyorum insanlar iş yok diyerek ağlıyor fakat bizim sektöre yetiştirmek üzere çırak lazım adam bulunamıyor. Gelenlerde sebat etmeden hemen kaçıyor."