Dün; hayâtın yaşanmışıdır...Bugün ise, eğer değerlendirmesini bilebiliyorsan, kendisi!..
Hayât; ileriye doğru, bir tecrübeler yumağı -bir kar topu gibi artar deniliyorsa da, bana göre öyle değil...Belki...Evet, sâdece belki, o da, ibret alınabilirse biraz...
Ben, ileriye doğru, benim incelmemi bilirim!..O kadar!..
Tecrübe kazandıkça, zarîfleşmek; tecrübe kazandıkça, mûnisleşmek; tecrübe kazandıkça, muhasebeyi ve müşâvereyi daha kavi tutmak ve yenilere/gelecek nesillerimize...numûne olabilmek!..İncelme budur!
Yaşananları, önümüzde, bir meşgaleler/mes'eleler/garazlar/uyuşmazlıklar kitlesi/yığını...olarak aşılmaz dağlar silsilesi gibi görürsek, hayatta yegâne çözümsüzlüğün de adresi oluruz ve o zaman, hayatta bir varlık olma dâvâsını da kaybetmiş oluruz.
Bir "köy" düşünelim ki; onda doğup büyüyen "dört kişi"nin hayat hikâyesini tahlil ettiğimiz zaman, karşımıza, en az yüz yıllık bir Türkiye târihi çıkıyor, işte o zaman, bu köyü, bilinen bir tâbirle ifade edelim ki, "mercek altına almak" lâzımdır, değil mi?
Sözü nereye getireceğim herhâlde anlaşılmıştır..Zîra; başlıkta verdiğim, "1 KÖY 4 ADAM 6,5 DARBE", E. Kurmay Albay Mustafa Önsel'in, bu dört kişi ile, fakat farklı tarihlerde doğup büyüdüğü köy hakkında yazdığı kitabın adıdır.
" 1 KÖY" denilen köy, benim, kitapta adı geçen diğer üç arkadaşım/akrabam/ komşum/ kardeşim/ ağabeyim...ile, doğup büyüdüğüm yerdir.
Bugün, her ne kadar buraya "mahalle" deniliyorsa da, benim gözümde 'köy' bambaşkadır...Hele, çok kıymetli kardeşim, Em. Kurmay Albay Mustafa Önsel'in, kitabının ilk sayfalarında, benim tasvirimle naklettiği Vardallı Köyü, daha da başkadır!..
Bununla şunu da demek istedim ki, "1 KÖY 4 ADAM 6,5 DARBE", yirmi yedi senelik askerlik hayatının, kendi ifadeleriyle "10 yılını teröre hassas bölgelerde", binbir meşakkat ve zorlukla geçiren , ÖNSEL'in, yukarda söylediğim gibi, altıncı kitabıdır.
Mustafa Önsel, bundan önce yazdığı beş kitabının üçünü, -Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu, Silivri'de Firavun Töreni, Casusluk Kumpası'nı-, sonradan beraatle netîcelenen "Balyoz dâvâsı" dolayısıyla dört yıl yattığı hapishânede; ikisini, -Ağacın Kurdu/Fethullah'ın Askerleri ve Aşil'in Topuğu/FETÖ'nün O Gecesi- adlı kitaplarını da hapishâneden çıktıktan sonra yayınlamıştır.
256 sayfalık kitap, Ankara'da Galeati Yayıncılık tarafından neşredilmiş olup, sahasında bir ilk'tir.
Bana göre, kitabın en önemli hususiyeti ve vasfı; bir "köy" ve bu "köyde doğup büyüyen dört kişi" nezdinde, yüzyıllık bir "Türkiye panoraması" ortaya konmasıdır.
Ne demektir, bu?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan îtibâren yaşanan sosyo-kültürel , sosyo-ekonomik ve hattâ p(i)sikolojik hâdiseler ne ise, onun tıpatıp bir "numûnesi", belki de alışılmış ifadesi olan F(ı)ransızca "prototype/purototipi" olarak Vardallı Köyü'nü görebiliriz.
Buna bağlı olarak, Vardallı Köyü'nü ve bu kitabı yazma maksadını, Önsel, "Sunuş" yazısında şöyle ifade ediyor:
"Aslında bugünü anlatmak için düne bakmanın, geçmişe gitmenin, köke inmenin önemli olduğu ortada....Dünü anlamayanlar bugünü kavrayamaz. Bugünü kavrayamayanlar da yarını planlayamaz.
Tarihi iyi öğrenmeyenler onu yeniden yaşamak durumunda kalırlar.
(...) 1923 yılında, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğunda durum neydi, bunu en özet bir şekilde ortaya koyacağız.
1938'den yani Atatürk'ün ölümünden sonra neler yaşandı, ifade etmeye çalışacağız. 1950-1960 yılları arası yaşananları anlatacağız...Sonra da ayrıntılı biçimde 1960-1980 yılları arasını..
(...) Belgemiz, yazılı kaynaklardan ziyade insan olacak, evet, sadece insan.
Dört adam...Kitabımın kahramanları, aynı köyden, benim köyümden...Özellikle 1960-1980 yılları arasının çilesini çekmiş insanlar: Kimi darbeye karışmış veya karıştırılmış. Kimi yoğunlukla gençler arasında yaşanan sıcak olayların, kavgaların, çatışmaların içinde olmuş. İşkence görmüş, cezaevinde yatmış, üniformasından, mesleğinden olmuş, mağdur edilmiş, her birinin hayatı filmlere konu olacak dört samimi adam.."
Önsel'in bu değerlendirmesinden sonra, diyebilirim ki, bu kişilerin muhatap olduğu hâdiseler, her ne kadar 1960-1980 yılları arası ile ilgiliyse de, işin öncesine gitmek ve sonrasındaki gelişmeleri de tahlil etmek gerekir.
İşte, Mustafa Önsel, kurmay zekâsıyla p(ı)lânlanmış bir sosyolojik tahlil kitabıyla karşımıza çıkıyor.
Kitabın içindeki dört kişiden biri olmam, bu iltifatkâr görünen satırları yazmamın sebebi asla olamaz. Türkiye; kendini tahlil edemediği sürece sıkıntılardan kurtulması da mümkün görünmüyor.
Hâdiseleri, sâdece "siyâset" ile çözebilmenin de fayda getirmediği âşikârdır. Zîra; siyâset'in önünü görebilmesi için, sosyolojik tahlillere ihtiyaç vardır ki, en büyük noksanlarımızdan biri de budur.
Bu tahliller, gerçekçi olmadığı, tarafgir ve kayırmacı olduğu sürece de asla netîceye ulaşmak mümkün değildir. Gerçeklikten anladığım, hâdise ne ise, onun ortaya çıkarılması, teşhir edilmesi ve çok yönlü olarak 'masaya yatırılması'dır. Bu da yeterli değildir. Çünkü; yapılan istişâre sonucunda mutabakat sağlanması ve bu mutabakatın da fiiliyata geçirilmesi/icrâ edilmesi şarttır.
Mes'eleyi basit görüp, bu kadar kolay mı, diyenler olabilir!..
Elbette, bu kadar değil...Çünkü; önde/başta 'adâlet' bulunmalıdır. Adâlet, sosyal hâdiselerin çözülmesinde en müessir âmildir. Dikkat buyurulsun, vâsıta demiyorum. O, başkadır. Müessir unsur'dur diyorum!..
İnsanın, hayat/yaşama hakk'ından sonra, varlığını sürdürebilirliğinin yegâne 'olmazsa, olmaz'ı, "adâlet"tir.
Ne yazıktır ki, herhangi bir cihette değil, bizzat siyâsetin bünyesi içerisinde, 'nezâket ve adâlet', hiçbir zaman galip gelmemiş/gelememiş/getirilmemiştir.
Bu bakımdan, Mustafa Önsel, ana bölümlerinin başlangıcını, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar indirdikten sonra, "1 KÖY, 4 ADAM 6,5 DARBE"yi ele almakta fakat bununla da iktifâ etmemektedir. Ya ne yapmaktadır veya ne yapmıştır?
Yine bunlar üzerinden, eserinde, Türkiye'mizin geldiği/getirildiği son noktayı da îzah etmiştir.
Kara/kızıl/yeşil...rengi ne olursa olsun, bütün emperyalizmlerin hedefindeki Türkiye ve Türk milletini uyarmayı vazife bilmiştir.
Türk yurtlarının parçalanıp bölünmesi, talan edilmesi ve Türk adının silinmesi, gençlerinin ve her görüşe mensup insanının birbirine düşürülmesi, emperyalizmin temel hedefi olduğunu ve bunda, her şeyden önce, kendi gafletimizin de müessir bulunduğunu görmemiz gerektiğini , acı gerçeklerle kamuya iletmektedir.
Önsel, eserinde, dünü yaşamamış olanlara, "dünü", bugün de aynı gafleti hattâ ihâneti yaşayanlara da, dünden ibret almayı ve yarına ümitle bakmayı işâret ediyor.
Millî hüviyetini kaybetmişliğin, fikirsizliğin, mânevî değerlere sırt çevirmenin, mâzîyle irtibatsızlığın ve bir mezar taşının bile ne kadar mühim bir kıymet olduğunun idrâk edilmesinin...ana çerçevesini çizmiştir, Önsel!..
Bırakınız, bulunduğumuz coğrafyanın s(ı)ratejik önemini, vasat şartları olan ve bu şartlarda yaşayan bir millet olsak dahi, Devlet teşkilâtımız, yürüdüğümüz istikameti, hakîkî mânada, kendi mükemmeliyetimizi kazanmak ve idame ettirmek için birlik ruhunu telkin ve tesis etmek mecbûriyetinde değil midir?
Devlet işlerinde gevşeklik, yerini dâima bir başka müdâhile bırakır. Bu da, hiç şüphesiz ki, gaflettir ve yerini dolduran da, "emperyalizm'in ta kendisidir.
Mustafa Önsel; kitabının başlangıcıyla sonucu arasında, bu "1 Köy, 4 Adam ve 6,5 Darbe" ile, bir rabıta/bağ/irtibat kuruyor ve anlayan için çok açık bir mesaj veriyor.
Demek istiyor ki:
"Ey Türk Milleti!..Târihte, Türk ismiyle kurulan ikinci devlete sahipsin!..Bunun kıymetini bil!..
Bu Devlet 13 milyon iken, sıtmayla, t(ı)rahomla, firengiyle, hatta bit ile. ..uğraşırken, yedi düvele karşı zafer kazanarak, binlerce şehit ve gaazi vererek bugünlere ulaştı. Bunun kadrini anla!..
Ey Türk milleti!..Bir tane olsun t(ı)raktörün yoktu...Kırk binin üzerindeki köyün çok azında okul vardı. Koskoca Türkiye'de, "Toplam 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise, bir de üniversite" bulunuyordu.
Aradan geçen yüz yıla yakın sürede, köylerimizin çoğu mahalle oldu. Bu sayılanların hepsi kat kat arttı. Fakat...
Az önce ifade ettiğim o yedi düvel, peşimizi hiç bırakmadı...80 milyona ulaşmamıza rağmen, birliğimiz zedelendi...Dış emperyalist güçler, yerli işbirlikçilerle, bizi, o günlerin havasına çekmek istedi. Hâlâ da çekiyorlar!..Bunda, oldukça yol da aldılar..
Önsel, son durumu şu cümlelerle îzah ediyor:
"Amerikalı askerler Nevada çölünde bir tatbikat yapıyor. Adı: Milennium Challenge-2002. Türkçesi "Bin yılın meydan okuması." Allah Allah, bu Amerikalılar kime meydan okuyor acaba diyorsunuz hâliyle.
Tam 13 bin 500 personel katılıyor, üç hafta sürüyor bu tatbikat. ABD tarihinin en büyük tatbikatı aynı zamanda. Pek çok NATO ülkesi davetli. Ancak NATO'nun en büyük ordularından birine sahip Türkiye davet edilmemiş.
Her tatbikatta malum bir senaryo vardır. Senaryoda da haliyle mutlaka bir düşman bulunur.
(...) Tatbikattaki hedef ülke, iki kıt'ada konuşlu bir ülke..." hangi ülkedir acaba?
Ben fazlasını yazmayayım!..Lütfen, geldiğimiz/getirildiğimiz durumu siz okuyunuz. Yaşadığımız/yaşanan ve belki de yaşanacak olan p(i)sikolojik t(ı)varmaların mes'ullerini siz bulun, lütfen!..
Önsel, bize, sâdece, bir Kukuloğlu Yusuf Ziya'nın oğlu Halistin'in, bir Hacıhasanoğlu Ali'nin Mehmet'in oğlu Ziya'nın, bir Kalaycıoğlu Yetim Mehmet'in oğlu Hayrettin'in, bir Kukuloğlu Dursun'un oğlu Yusuf'un birer basit hayat hikâyesini anlatmıyor...
Önsel, bize, bunlar nezdinde, son yüzyılda Türk milletinin yaşadıklarını ve bunların doğup büyüdükleri Vardallı Köyü nezdinde de Türkiye'yi resmediyor.
Bu "4 Adam", çocukluklarını ve gençliklerini, Anadolu'nun herhangi bir şehrindeki çocuklardan ve gençlerden farklı yaşamamış insanlardır. Balıkesir'in, Bursa'nın, Kırşehir'in, Eskişehir'in, Mardin'in, Diyarbakır'ın, Kars'ın, Erzurum, Adana'nın veya Erzincan'ın çocukları ve gençleri de bunlardan farklı bir hayat sürmediler...Anadolu'nun özü budur!..
Demek ki; çâre, seneler önce söylenen, "Ne Amerika, Ne Rusya, Ne Çin...Her şey , Türk vatanı ve Türk milleti için!.." sözünü gerçek mânâda terennüm ve gerçek mânada ona sâdık kalarak, bütün emperyalist güçlere karşı berâber mücâdele etmek ve her sahada, "muasır medeniyet seviyesi" hedefine ulaşıp, onu da aşmaktır.
Biliyorum ki, Mustafa Önsel, hiç durmadan yeni çalışmalara girişecektir ve belki de başlamıştır. Rabb'imden, kendisine, zihin açıklığı ve başarılar diliyorum.