Kurtuluş mücadelesinin ilk adımının şehrimiz Samsun'dan atılması, şehrimize ayrı bir anlam ve nitelik kazandırdığını malumunuz üzerine hepimiz biliyoruz.
Bu kurtuluş mücadelesi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarınca başlatılmamış olsaydı şayet bakalım hangi uluslar arası antlaşma yürürlüğe girecekti!
Montro mütarekesini hepimiz biliyoruz. M. Kemal Atatürk Montro Mütareke Antlaşmasının yapılmasına da bayağıca öfkelenmişti okuduğumuz kaynaklara göre.
Şimdi bir bakalım mı Montro Mütarekesinden sonraki müttefiklerce yapıldığı iddia edilen Sevr Antlaşmasına!
Sevr Antlaşması, I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükümeti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km. batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde imzalanmış fakat uygulamaya konulamamış. Nedeni; Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı'nın sonucunda Türklerin galibiyetiyle Sevr Antlaşması yürürlüğe girmemiştir.
Kaynaklara göre de müttefiklerce yapılmış olan Sevr Antlaşması maddeleri bilindiği kadarıyla şöyledir;
1. Sınırlar: Edirne ve Kırklareli dâhil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan, Antep, Urfa, Mardin ve Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacak;
2. Boğazlar: İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlarda deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletlerin donanmalarını yardıma çağırabilecek;
3. Kürt Bölgesi: İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek;
4. İzmir: Yaklaşık olarak bugünkü İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı İmparatorluğu egemenlik haklarının kullanımını beş yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için seçim yapılacak;
5. Ermenistan: Osmanlı Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek. (Başkan Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdiği de iddia ediliyor antlaşmaya göre.)
6. Arap ülkeleri ve Adalar: Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecek;
7. Azınlık Hakları: Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecek;
8. Askeri Konular: Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, 15.000'i jandarma olmak üzere 55.000 personelle sınırlı olacak, Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek;
9. Savaş Suçları: Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacak;
10. Borçlar ve Savaş Tazminatı: Osmanlı İmparatorluğu'nun mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecek; ancak Türk maliyesi müttefikler arası mali komisyonun denetimine alınacak;
11. Kapitülasyonlar: Osmanlı'nın 1914'te tek taraflı olarak fesh ettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak;
12. Ticaret ve Özel Hukuk: Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletlerarasında yapılan işbölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek; vb. maddeler.
19 Mayıs 1919'da Samsun' a çıkan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ne kadar dua edip saygı duysak azdır. Yapılan bu antlaşmaları bildikten sonra. İşte o atalarımız ve şehitlerimiz bu olumsuz tablonun içinde yaşamaktansa dini, dili, ırkı ve milleti için şahadet şerbetini içmeyi peşinen kabul etmişlerdir. Bugün minarelerimizde ezanlarımız okunuyorsa, millet olmanın duygusu ve hürriyeti ile ay yıldızlı bayrağımızı dalgalandırıyorsak, bugün en olumsuz ve kötü şartlarda dahi kavga edip sonrasında el sıkışabiliyorsak, her bireyin hakkını hukukunu tartışabiliyorsak o zaman ki ne mutlu bize. Ne mutlu Türküm diyene! Diyorum ben. Saygı ve sevgilerimle