Geçtiğimiz bir yıl boyunca, özellikle kış aylarında, hava kirliliği önceki yıllarda olmadığı kadar çok gündeme gelmiştir. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin de etkisiyle artan kömür yardımları ile bozulan hava kalitesi arasındaki ilişki herkes için hissedilir olmuştur. Ancak hava kalitesi ile ilgili gündem yalnızca kalitesiz kömür kullanımı ile sınırlı kalmamıştır. Türkiye"nin hava kalitesi ile ilgili mevzuatta en önemli gelişme, 6 Haziran 2008"de Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği"nin yayınlanması olmuştur. Uzun süredir taslak halinde olan bu yönetmelik artık yürürlüğe girmiştir. Türkiye"nin özellikle çevre mevzuatında son yıllarda çok hızlı bir değişim yaşandığı ve bunun öncelikle ülke mevzuatının Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlu hale getirme çabasının bir ürünü olduğu bilinmektedir. Daha önce yürürlükte olan ve büyük oranda Alman mevzuatına dayanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği de bu yeni yönetmelikle birlikte yürürlülükten kalkmıştır. Hava kalitesi mevzuatının güncellenmesi çalışmaları kapsamında daha önce Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği"nde bir arada değerlendirilen farklı konularla ilgili ayrı yönetmelikler yayınlanmıştır (Endüstri Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, vd). Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği"nin hazırlanışında, Avrupa Birliliği"nin açık ortam hava kalitesi ile ilişkili çerçeve direktifi ve buna bağlı kardeş direktiflerin tek bir yönetmelik olarak uyarlanması yöntemine gidilmiştir. Bu yeni yönetmelikle birlikte yeni sınır değerler tanımlanmış, temiz hava planları gibi hava kalitesi yönetimi araçları daha ayrıntılı bir şekilde tanımlanarak sorumluluklar biraz daha netleştirilmiştir. Ancak yine de sorumluluk tanımlamaları hala istenen düzeye gelememiştir. Örneğin, yönetmelikte emisyon envanterlerinin kullanılacağı çalışmalara dair ifadeler yer almasına karşın il çevre ve orman müdürlükleri, emisyon envanterleri oluşturabilir gibi muğlak ifadeler de aynı yönetmelikte yer almıştır. Yönetmelikte tanımlanan sorumlulukların çoğunun yüklendiği Çevre ve Orman Bakanlığı ve onun taşra teşkilatlarının ise bu sorumlulukları yerine getirebilecek sayıda ve yeterlilikte çalışanının olmadığı, hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Başka yönetmeliklerden de tanıdık gelen İl çevre ve orman müdürlükleri, limit değerlere ulaşılmasını sağlamak için gerekli önlemleri ortaya koyan bir temiz hava planı hazırlar veya hazırlatır maddesi de bu yönetmelikte yer almaktadır. Sadece bu madde dahi, ülkenin hava kalitesini iyileştirmekle yükümlü bakanlığın ve teşkilatının yetersizliğinin ve hava kalitesi alanında da yeni bir ticarileşme sinyallerinin bir ifadesidir. 6 Haziran 2008"de yürürlüğe giren Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği (HKDYY) ile birlikte yürürlülükten kalkan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği"nde belirtilen ve bazı kirleticiler için aşılmaması gereken sınır değerler yeni yönetmelikle aşağı değerlere çekilmiştir. Eski yönetmelikte yer almayan başka bazı kirleticiler için de sınır değerler tanımlanmış, hatta yalnız bugün için değil, gelecekte ulaşılması hedeflenen daha da düşük sınır değerler yeni yönetmelikte yerini almıştır. Ancak burada mutlaka hatırlanması gereken bir gerçek, yönetmeliklerde yer alan sınır değerlerin, insanların ve diğer canlıların sağlığının korunacağı mutlak değerler değil, gelişme ve kalkınma nedeniyle sağlıktan verilen tavizlere denk gelen değerler olduğudur. Pek çok ülkede olduğu gibi bu yönetmelikteki sınır değerler de Dünya Sağlık Örgütü"nün sağlıklı bir yaşam için öngördüğü değerlerden yüksektir. Ancak bu yeni sınır değerlerin uygulanabilmesi hava kalitesinde mevcut duruma göre görece bir iyileşme sağlayacaktır.
Bir diğer önemli sorun alanı da hava kalitesi yönetiminin zorunlu bir bileşeni olan hava kalitesinin ölçümü ve izlenmesidir. Çevre ve Orman Bakanlığı yaklaşık üç yıldır hava kalitesi izleme faaliyetini Sağlık Bakanlığı"ndan devralmıştır. Bu kapsamda da her şehir merkezinde en az bir istasyon olacak şekilde hava kalitesi izleme ağı genişletilmiştir. Ancak yönetmeliğe göre bu ağın daha da genişletilmesi gerekmektedir. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu hava kirliliği tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde bu tartışmaya Ölçüm değerleri sınır değerlerinin altındadır. sözleriyle katılmıştır. Yine Bakanlık Çevre Yönetimi Genel Müdürü Lütfi Akça da konu ile ilgili basın açıklamasında bazı illerin çok kirli gibi görünmesi, ölçüm hataları ve istasyon arızalarından kaynaklanmaktadır. diyerek sözü edilen ölçüm ağının verilerine atıfta bulunmaktadır. Oysa Ekim 2008"de Hatay"da gerçekleştirilen Hava Kirliliği ve Kontrolü Ulusal Sempozyumu"nda hava kalitesi üzerine çalışan bilim insanları tarafından bu ölçüm ağının verilerinin güvenirliği hakkında ciddi şüpheler olduğu dile getirilmiştir. Ayrıca Bakan"ın, kömürlerin analizine dair söyledikleri de, bu kömürlerin analizini gerçekleştiren bilim insanlarının verileriyle çelişmektedir. Yani Bakanlığın bu kamusal hizmeti ne zaman bir yerlere yaptıracağı, ne zaman kendi çalışmalarının sonuçlarına güveneceği kendi insafına ya da siyasi çıkarlarının rüzgarına kalmıştır. Büyük bir yatırım sayılabilecek olan Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı, ihalelerin verildiği şirketlerin elinde düzgün işleyemez hale gelmiş, ağın oluşturulmasından yalnızca bir yıl geçmesine rağmen, üretilen veriler bilim insanları tarafından kabul görmemeye başlamıştır. Bu noktada, ölçüm ağında üretilen verilerin kalite kontrolüne dair bir sistem hala oluşturulamamış ya da çalıştırılamamıştır. Üstelik bu ağ, birkaç kent dışında bütün illerde kükürt dioksit ve partikül maddenin izlenmesi ile kısıtlı kalmış, yönetmelikte adı geçen ve izlenmesi gereken pek çok hava kalitesi parametresi ölçümleri bu ağa dahil edilememiştir. Üstelik sadece bir istasyon bulunan birçok kent merkezinde seçilen yerlerin kentin bütünü için hava kalitesini temsil etmesi beklenmektedir.
Hava kirliliği, kentlerimizde hızlı nüfus artışı ve plansız büyüme ile birlikte siyasi iktidarın enerjiden sanayiye, ulaşımdan denetim süreçlerine kadar daha pek çok alanda izlediği yanlış ve eksik politikaların sonuçlarından sadece birisidir. Bununla birlikte yaşanan hava kirliliğinin doğalgaz zamları, siyasi rant malzemesi olarak kalitesiz kömür dağıtımları ile ilgisi olmadığını söylemek mümkün değildir. Kalitesiz kömürün son zamanlarda hava kirliliğine yaptığı belirgin katkının inkarından vazgeçilmeli, aynı zamanda hava kalitesine bakış, sadece kömür sorununa indirgenmemelidir. Kış ayları ile yerel seçimlerin yaklaşması ve kömür yardımlarıyla paralel olarak artan kalitesiz kömür kullanımı sona erdiğinde hava kirliliği sorunu sona ermeyecektir. Hava kalitesi sorununa kapsamlı bir yaklaşım, yanma da dahil olmak üzere her türlü hava kirletici kaynağının göz önünde bulundurulmasıyla mümkün olacaktır. Kentlerimizde, katlı kavşaklarla motorlu taşıt kullanımını özendiren politikalar yaygınlaştırılmakta; kent merkezleri yaya değil, taşıt öncelikli planlanmaktadır. Kentlerimiz bütünlüklü bir ulaşım politikasından yoksundur. Toplu taşıma sistemlerine yeterli önem ve öncelik verilmemektedir. Ülkemizi ihale cennetine çeviren karayolu projeleriyle, üçüncü belki de dördüncü, beşinci boğaz köprüsü projeleri ve daha pek çok yanlış ulaşım politikasının sonuçları bugün ağır bir şekilde yaşanmaya başlanmıştır. Öte taraftan plansız sanayileşme ile birlikte hala emisyon izni alma sürecini tamamlayamamış pek çok sanayi tesisi bulunduğu bilinmektedir. Emisyon envanterleri hala oluşturulamamış ve yakın bir gelecekte oluşturulacağına dair de bir işaret yoktur.