27 Mayıs ihtilalinin üzerinden tam 48 yıl geçti. 14 Mayıs 1950'de halkın desteğiyle iş başına gelen Demokrat Parti, CHP'nin 27 yıllık sultasını yıkmış ve yine bir Mayıs ayında CHP'nin desteğiyle iktidardan kanlı bir şekilde uzaklaştırılmıştır. ''Yeter söz milletindir'' diyerek iş başına gelen Demokrat Parti 27 Mayıs sabahı ''yeter söz ordunun'' dur diyerek tepe taklak edilmiştir. 27 Mayıs sabahı Ankara radyosunda erken saatlerde saat 05.25'i gösterirken radyodan şu anons duyulur: Dikkat! Dikkat! Muhterem vatandaşlar radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz silahlı kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra sizlere hitap edecektir. Daha sonra gür ve tok sesiyle ihtilalin kudretli albayı Alparslan Türkeş'in sesi radyodan yankılanır: ''Bu harekete silahlı kuvvetlerimiz partilerin içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.''
Artık o tarihten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Türkiye Cumhuriyetinin devlet ve milletle buluşmasına demokrasimizin olgunlaşmasına 27 Mayıs sabahı engel koyuldu. Her ne kadar ihtilalden sonra ordu millet el ele sloganlarıyla gazeteden manşetler atılsa da aslında millete uzatılan elin bir anlamda kırılmasıydı 27 Mayıs. Her ne kadar kol kırılır yen içinde kalır babında gazetelerde methiyeler düzülse de artık biliyoruz ki 27 Mayıs sadece demokrasimizin gelişimini engelleyen olumsuz bir vaka değil ondan sonra gelişecek birçok olumsuz olaylarında sebebi olmuştur, nerdeyse 27 Mayıs bir yol oluşturmuştur. Bu yolda iktidarı beğenmeyen ama iktidara talip her zümrenin demokrasi dışı güçlere başvurmasıdır. Adeta genetik bir miras bırakmıştır 27 Mayıs.
Türkiye'nin 27 Mayıs 1960tan beri günümüze kadar yaşadığı bunalım aslında iktidarın millete devriyle iktidarın küçük bir zümre arasında dolaşan bir meta olarak kalması arasında ki mücadelenin doğurduğu bunalımdan başka bir şey değildir. 27 Mayıs'ın arkasından on yılda bir yapılan 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve daha sonra 28 Şubat ve alfabetik sıraya dönüşen bildiriler hep aynı mücadelenin sonucunda ortaya çıkmış ve bunalımı daha da kronik hale getirmiştir. 27 Mayıs'ta başlayan toplum mühendisliği çalışmaları nerdeyse on yılda bir tekrar eder hale gelmiştir. 27 Mayıs milletle devletin birleşerek milli bir devletin kurulması fikrini alt üst etmiş ne zaman bütünleşmeye yönelik çabalar olduysa demokrasi dışı güçlerin demokrasi dışı arayışlar içine girmesinin yolunu açmıştır.
Velhasılı kelam o gün yapılanlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan zihniyet aynen devam etmekte direniyor.