28 ŞUBAT YAŞIYOR MU?
Türk tarihine post modern askeri darbe olarak geçen ve o gün irtica (!) yı ortadan kaldırmayı, kendileri için tehlikeli gördükleri toplumun dindar kesimlerini sindirmeyi amaçlayan 28 Şubat anti demokratik, hukuksuz,ve baskıcı bir süreçti. O süreçte mütedeyyin, muhafazakar, ülkesine bağlı ve onun için çalışmaktan başka bir amacı olmayan, insan eğitimine ağırlık veren kurum, kuruluş ve kişilere karşı takip, fişleme, baskın, engelleme, yıldırma, tutuklama, cezalandırma, iftira , hakaret algı ve operasyonlarına hız verilmiş, yüksek yargı mensupları, güvenlik güçleri, medya, üniversite, STK vb. kurumlar üzerinde baskı kurulmuş, hatta Genel Kurmay’da özellikle yargı ve medya mensuplarına brifinkler verdirerek kendi ideolojilerine hizmet etmeleri sağlanmış, resmi kurumlarda görev yapan irticacı hainlere (!) karşı büyük bir cadı avı başlatılmış, sayısız memur bürokrat işinden edilmiş veya hapse atılmıştı. Kendi ikbal ve istikballeri için sakıncalı hatta tehlikeli gördükleri İmam-Hatip liseleri asıl hedef olmak üzere, meslek liselerinin orta kısımları kapatılmış, üniversitelerin değişik bölümlerine girmeleri katsayı engeli ile önlenmişti. Yine çıkarlarına aykırı ve sakıncalı gördükleri bazı özel okullar, dersaneler, yurtlar, vakıflar, cemaatler takip ve inceleme altına alınmış, kurban derisi dahi toplamaları yasaklanmış, bir kısmı cezalandırılmış veya kapatılmıştı. İrtica (!) yı destekleyen yeşil sermaye takibe alınmış, uyduruk teftişlerle ağır mali cezalara maruz bırakılmış, ürünlerine boykot ve ambargolar uygulanmıştı. Milletin kahir ekseriyetine hiç hak etmediği bir zulümle muamele ediliyor ve feryatlar yükseliyordu. Bu durum iç kamu oyunda, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, adalet, eşitlik açısından kısmen eleştirilebiliyor, ancak eleştirenler yargılanıyor veya tutuklanıyordu. Hukuk tamamen askıya alınmış, dış dünyanın eleştiri ve uyarılarına karşı ise kulaklarını ve gözlerini kapatıyor, iki maymunu oynuyorlardı.
2002 yılına gelindiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla kurulan siyasi parti bu vesayetçi, darbeci ve baskıcı zihniyeti ortadan kaldırmayı, Avrupa Birliği müktesebatına dönmeyi, tam demokrasiyi, her konuda ve alanda eşitliği, hukukun üstünlüğünü, sosyal adaleti, anti demokratik, diktacı ve baskıcı askeri yasaları ve MGK’yı kaldırmayı, özel teşebbüsü desteklemeyi, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele etmeyi parti programına koymuş, bunları gerçekleştirme sözü vermiş, seçim meydanlarında da bunları halka anlatarak, vaat ederek oy istemiş, neticede 28 şubat darbecilerden ağzı yanan halk AKP’yi ilk seçimde 2002 de iktidar yapmış, 8-10 yıl boyunca sözlerini tutmuş, ülke rahat bir nefes almış, kardeşlik, dayanışma, birlik, beraberlik ruhu pekişmiş, sosyal dengeler oturmuş, ülke hayli kalkınmış, içte ve dışta itibarımız yükselmiş, 12 eylül 2010 referandumu ile de Avrupa standartlarına yakın demokratik, hukuki ve sosyal yasalar çıkarılmış, halk da bu iktidarı üç defa yenilemişti.
Ancak özellikle 17 / 25 aralık 2013 de emniyet ve yargı güçleri tarafından gerçekleştirilen ve hükümetin bulaştığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra bütün o on yıllık kazanımlar iktidar tarafından askıya alınmış, içe kapanarak kendini savunmaya, torba yasalarla yargı ve iç güvenlik sistemini kendi lehine değiştirerek adaletten sıyrılmaya çalışmıştır. On yıl boyunca bütün halklar için elde edilmiş haklar, özgürlükler, tarafsız hukuk, eşitlik, adalet gibi kavramlar ayaklar altına alınmış, tepeden yönetimle o eski 28 şubatın baskıcı, yasakçı yasalarına ve uygulamalarına geçilmiştir. O günkü irticacı yaftası yerine, bugün paralelci yaftası kullanılıyor, yolsuzlukları, yasakları, yandaş kayırmalarını, haksızlıkları, kamu kaynaklarından zenginleşmeyi ve yoksullukları eleştiren başta medya kuruluş ve mensupları olmak üzere, bazı sivil toplum kuruluşları, bazı dernekler, bazı özel sektör( eğitim, finans) kurumları ve yine bazı sanayici ve iş adamları takip ediliyor, muhalif kim varsa fişleniyor, baskıya maruz bırakılıyor, çoğu kez de mali veya bedeni cezalara çarptırılıyor.. Daha önce, yolsuzluk, rüşvet ve usülsüzlüklerin üzerine görevleri gereği giden emniyet ve yargı mensupları darbeci ve paralelci diye yaftalanıyor, sürülüyor, tutuklanıyor; tuttukları suç dosyaları kapatılıyor, takipsizlik kararları veriliyor, haklarında fezleke hazırlanan bakanlar yüce divan yerine mecliste aklanıyor; iddianamesiz, haksız ve yersiz tutuklananları tahliye eden yargı mensupları açığa alınıyor veya tutuklanıyor. Tüm devlet dairelerindeki yetişmiş, tecrübeli on binlerce kadroyu yerlerinden eden cadı avı uygulanıyor, yerlerine sınavsız bir şekilde, ehliyetsiz, tecrübesiz akraba, yandaş ve partililer dolduruluyor. İktidarın oluşturduğu havuz medyası ile halkı cambaza baktırarak algı oluşturuluyor, iftira, gıybet ve yalanlarla kamu oyu etki altına alınıyor, kandırılıyor ve ballı tezgahları sürdürülüyor. MGK ve kırmızı kitap tekrar devreye sokularak bu zulüm ve haksızlıklara askerler de alet ediliyor. Bugün görünen manzara budur. Kısacası 28 şubat ruhu sizce tekrar yaşamıyor mu?. Reenkarnasyon varsa herhalde bu olsa gerek…
Hasan ÖZDUMAN, Em.Öğr. Gör.