Türkiye'deki film sektörünü 96'dan öncesi ve 96'dan sonrası olarak ele almamız gerekir ki, o yıl vizyona giren birçok film hala izleyicinin aklında kaldı. O dönemde perdeye aktarılan bazı filmler ise Türk sinema severlerin hayatlarına yön dahi vermeye başladı. Türk sinema tarihinde 1996 yılına kadar küçük bütçelerle ve 2-3 ay gibi kısa süreler içerisinde çekilen filmler, o yıl sonrasında akıllardan çıkmayacak ve izleyiciyi derinden etkileyecek filmlerin ortaya çıkmasına neden oldu.
ANLADIĞIM KADARSIN
Yönetmenler, filmlerin babasıdır. Kafasında oluşturduğu duygu ve düşünceleri oyuncuya empoze eden ve onun bedeninde bulduğu bu gücü seyirciye aktaran yani bu işin en zor ve bir o kadar da keyifli penceresinden bakan kişilerdir. Bir yönetmen oyuncuya kendi kafasındaki dünyayı aktaramaz ise o oyuncu neyi paylaşacak seyirci ile yada başka bir pencereden bakıyorsa kime neyi anlatacak. İşte tam da bu noktada 96 yılında ortaya çıkan yönetmenlerin, ortaya koydukları eserlerde iz bırakan eserlerdi.
HERKESE AYNA OLDU
İşte 96 yılında bu organizasyonu tamamlayan ekipler aldı başını gitti. 96 yılındaki filmlere şöyle bir göz atacak olursak, başta tabii ki o muhteşem bütünlüğü ile Eşkıya akıllara gelecektir. Eşkıya filmindeki o ölümsüz sahnede, Keje'nin 40 yıl aradan sonra o iki dudağının arasından dökülen 2 çift laf dönüm noktasıdır. Yine o yıl konuları ve kurgu kalitesi ile bir ilke imza atan Ağır Roman ve Tabutta Röveşata filmleri, o yıl ki kırılma noktasında önemli rol oynadı. Bir tarafta Mahsun karakteri ile araba hastası bir hırsız diğer tarafta ise Kolera Çıkmazı'na yeni bir hayat katan Tina. İşte bu filmler 96 yılına damgasını vuran ve sonraki yıllarda da adından bahsettiren, akabinde perdeye aktarılan filmlere örnek olan kült eserler oldu.
Ercan ÜSLÜ