Yaz ayına girince beş on günlüğüne memleketimize gidelim dedik. Gitmesine gittik de evin işleri çevre temizliği derken neredeyse kaldığımız zamanın tamamını çalışmakla geçirdik desek yalan olmaz. Hal böyle olunca da köşe yazılarına biraz ara vermek zorunda kaldık. Zaten ortalık toz duman, bir yandan zamlar, bir yandan emekli maaşlarındaki sıkıntı, ne yazacağımızı biz de bilemez olduk. Keşke zam yapmasalar da maaşlara da artış yapmasalar, eski durum şimdikinden çok daha iyiydi. Seçimin ardından acı reçetenin geleceğini hepimiz biliyorduk, hangi iktidar gelse aynı şeyi yapmak zorundaydı çünkü kasa tamtakır bitikti. Kasayı doldurmanın en kolay yolu da vergi artışlarıdır ama doğrusu bu mu derseniz her zaman söylediğim gibi üretime ağırlık verip enflasyonu düşürerek ekonomiyi canlandırmak işin en doğrusudur ama maalesef biz bunu başaramadık.
Seçimden önce Mehmet Şimşek ekonominin başına getirilecek, ekonomiyi canlandıracak dediklerinde kendi kendime adam ne yapacak, cebinden paramı verecek veya bir yerden para mı bulacak demiştim, haklı da çıktım. Gelinen nokta aklıma bir fıkra getirdi, izin verin de anlatayım. Adamın biri ramazanda eşine gel birlikte olalım demiş, eşi olur mu öyle şey günah, asla olmaz deyince adam ben fetvasını buldum demiş. Eşi, o zaman söyle nedir bunun fetvası deyince, adam önce beraber olalım sonra söyleyeceğim demiş, eşi de tamam demiş. Beraber olduktan sonra eşi söyle ne buldun demiş, adam gayet pişkin bir tavırla altmış bir gün sen oruç tutacaksın altmış bir gün de ben oruç tutacağım demiş. Bizim maliye bakanının bulduğu çözüm de buna benziyor. Vergileri yükselt, akaryakıta zam yap, iğneden ipliğe ne varsa her şeye zam yap işte sana çözüm. Allah aşkına çözüm dedikleri bu mu? Bunu benim altı yaşındaki torunum da yapar. Çözüm, toplumu üzmeden, kimseyi incitmeden biraz dışarıdan para bularak, biraz içeriden üretimi çoğaltarak, biraz da zam yaparak bu işi çözmektir. Seçim döneninde kepçeyle verip seçimden sonra kazanla almak çözüm olamaz.
Diyeceksiniz ki tatil beldeleri dolu, araçlardan geçilmiyor, herkes zevki sefada. Bu bir ölçüde doğru ama toplumun yüzde kaçı rahat, yüzde kaçı sıkıntılı buna bir bakmak lazım. Memura yirmi iki bin lira vermek güzel de sayıları on beş milyona yakın emeklilere yüzde yirmi beş zam vermek ne kadar hakkaniyet ölçüsündedir iyice düşünmek lazım. Zaten bir gecede akaryakıta gelen zam yüzde yirmi beş oldu. Bu, piyasada ne varsa hepsine zam yapmak anlamına gelir ki yandı keten helva demektir. Şubat ayında yaşadığımız depremin yaralarını sarmak için hepimiz taşın altına elimizi koyacağız, imkânı olan verecek ama emeklinin geliri belli, şayet tek maaş giriyorsa evine geçinmesi mümkün değil. Devlet Bahçeli bu konuda güzel bir çıkış yaptı ama şu ana dek karşılık bulamadığına göre oradan da bir şey çıkmayacak gibi gözüküyor. Berat Albayrak’ın bakan olduğu dönemde yapılan algı ne kadar taraflıydı şimdi daha iyi anlaşılıyor, adamcağız gayet güzel işi yönetmesine rağmen bazı çevreler öyle algılar yaptı ki sanki ülke elden gidiyormuş havasına girildi. Neymiş efendim dünya ekonomi piyasalarını tanımıyormuş da ondan ekonomiyi yönetememiş de bilmem ne. Madem bu işler tanınmakla oluyordu Mehmet Şimşek dünyanın her tarafında bilinen, tanınan bir ekonomist, düzletse ya. Tam aksine vaziyet eskisinden çok daha kötü bir durumda maalesef, acı reçete çok fena çarptı toplumu.
Hülasa-i kelam ekonomide geldiğimiz noktanın fevkalade üzücü bir nokta olduğunu söylemek zorundayız. Yurt dışında ataşelik yapan bir arkadaşım oradan Türkiye’nin hiç de iyi gözükmediğini, gelişmişlik kriterlerine göre üçüncü dünya ülkeleriyle aynı pozisyonda olduğumuzu, yurt dışında staj görecek öğrencilerin sayısının dahi bu nedenle çok düşük orana indirildiğini söylemesi beni ziyadesiyle üzmüştür. Keşke dedikleri gibi dünya ülkesi olsak ama maalesef durum burada söylenildiği gibi değil. Umarım ve dilerim ki bu durumdan bir an önce çıkalım, zira hepimiz aynı gemideyiz. Geminin zarar görmesi hepimizin zarar görmesi anlamına gelmektedir. Rabbimden herkese kolaylıklar dileyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.