ADAB-I MUAŞERET

Semiha Sandıkçı

Geçenlerde arkadaş ortamında muhabbet esnasında bir edebiyatçı ablam adab-ı muaşeret konusunda yazı yazmamı istedi benden.Ben de bana onun başlığını verdiği yazımı bugün sizlerle paylaşıyorum.

  1960'lı yıllarda ilkokulda adab-ı muaşeret ders olarak görülmüş.Bence acil olarak tekrar müfredat içerisinde yer alması gereken bir konu bu.

  Adab-ı muaşeret Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre"görgü kuralları"anlamına gelmektedir.İyi tutum ve davranışlar ile bunları kazandıran bilgi için çoğul anlamda kullanılan ADAP , barış içerisinde yaşamak ve birbiri ile uzlaşmak anlamındaki kelime ise MUAŞERET.İki kelimenin birlikte kullanımıyla, bireylerin toplum kesimlerinin birbiriyle sevgi ve dostluk duygusunu güçlendirmek için medeni ve ahlaki davranışlar, görgü ve nezaket kuralları anlamına gelmekte.Ne kadar geniş bir anlam ifade etmekte bu iki kelime dostluk, barış, ahlâk, görgü,nezaket,edep,adap,terbiye,medeniyet , dahası da sayılabilir.

  Bu konuda  önce kutsal kitabımızda birçok ayet bize yol gösterir ve birçok yazarın, alimin eserlerine de konu olmuştur.Arapça "medeni" ve "medeniyet" kelimeleri şehir anlamındaki "Medineden"

türemiştir.Yani şehir hayatında medeni yaşantının kuralları vardır.Yüzyıllardır saray içerisinde de çok önemlidir adab-ı muaşeret kuralları,saraya giren muhakkak bilgilendirilir öyle saray içinde bulundurulursa,kısa bir süre bile olsa.Bu sadece biz de değil, diğer ülkelerde de böyleydi halen de öyle.

  En basit haliyle nedir bu kurallar,bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.

  -Ayakta birşeyler yiyip, içilmez.

  -Telefon eden kişi önce kendisini tanitmalıdır.

  -Öksürürken veya hapşırırken elimizle ya da mendille ağzımızı kapatmalıyız.

 Pandemide bile hapşırırken ortalığa, üstüne başına hapşıranı, kızdığında başkasının yüzüne tüküreni gördük.

  -Kalabalık toplu yerlerde yüksek sesle konuşmak görgü kurallarına aykırıdır.

  Sadece bu kural hakkında bile çok şey yazılabilir.Yolda yürürken,toplu taşıma da çokça görülür böylesi,sesli sesli konuşur, güler.Bir de hiç hoş olmayan birşey de toplu taşımada yol boyu telefonla konuşanlar.Daha önceleri yanımda oturanın yol boyunca tüm özel hayatını istemeden duymuşluğum var, gerçekten çok sıkıcı bir durum.Son zamanlarda haberlerde gördüğümüz özellikle İstanbul sokaklarında son ses müzik yolları kapatıp orayı gece kulübüne çevirenlere ne demeli.Bunlar medeniyetten uzak yaşamalı.

  -Başka bir kişinin lafı kesilmez.

 Sadece bir kişinin konuşması diyalog değildir,monologdur.Sohbeti bir müddet sonra monoton ve sıkıcı hale getirir.Muhabbetin en güzeli karşılıklı yapılan sohbettir.

  -Kalabalık ortamda sakız çiğnenmez.

  -Uzun süre kalan misafire ayrı oda verilir.

 Bu da bizde misafire verilen saygı ve değeri ifade eder.Ama artık yatılı misafir tercih edilmiyor.

  -Pazarlık yapılırken mal kötülenmez.

  -Eller pantolon cebine sokulmaz.

  Birinin karşısında konuşurken, büyüklenme,kibir olarak görülebilir.

  -Yemek davetinde yemekler geciktirilmez.

 Bu başlı başına ayrı bir adap konusudur.Sofra adabı olarak görülür.Herkes oturmadan yemeğe başlamaz,yemekte ağız şapırdatiılmaz,yemek kaçacakmış gibi hızlı yenilmez v.s.

  -Sıra beklenilen yerlerde muhakkak sıraya geçip sıranın bize gelmesini beklemeliyiz. 

 Bizim sabırsız toplumumuzda en çok ihlal edilen kural.

  -Başkalarının yanında ayaklar uzatılarak oturulmaz.

 Büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne atılmaz.En çirkin olanı erkeklerin bacaklarını açarak oturmaları, özellikle toplu yerlerde ve toplu taşımalarda yanındaki insanı rahatsız ettiğini düşünmeden,onun alanını ihlal ederek rahat olunması çok fazla kişiyi muzdarip eden bir tavır.

  -Sigara ile bir ortama girilmez.

 O ortamda bundan rahatsızlık duyan ya da hasta olan biri olabilir.Bir ortamda müsade alınmadan içilmemeli.Ayrıca içtikten sonra rastgele ortalığa atılmamalı.Yıllar önce bu konuda bizzat yaşadığım bir olaydır bu konu.Bir mağazadan manto ve şal aldım çıktım eve doğru gittim,bir hevesle evde mantoyu ve şalı çıkardım bir de baktım birinin rast gele attığı sigara izmariti halen yanar halde atılmış,bu da benim torbanın içine isabet etmiş,  mantonun astarı yanmış,şal da kullanılmaz hale gelmiş.Bir kez bile kullanılmadan çöpe gitmişti.Bir çok kişinin  artık pek önemsemediği gelenek, görenekler,adap ve görgü kuralları aslında malımızın, canımızın,huzurumuzu garantisi.

  -Kusurlar yüze karşı açık bir şekilde söylenmez.

 Bazı insanlar dobralıkla,densizliği karıştırmakta maalesef.Karşıdaki insanı kırmadan, başkalarının yanında da rencide etmeden söylenmeli sözler.

  -Sokak ortasında sabit durarak, başkasının geçmesini engelleyecek şekilde durulmaz.

  -Başkalarının kusuru ile dalga geçilmez.

  - Emanet eşya fazla geciktirilmez.

  -Bir konuyu reddederken ciddi ve terbiyeli davranılmalıdır.

 Sonuçta herkesin kendine göre doğruları vardır,kendi dogrularımızı zorla kabul ettirmeye çalışmak yanlıştır.

  -Yerlere tükürmek ve çevreyi kirletmek adab-ı muaşeret kurallarına aykırıdır.

 Herkes kendi kapısını temiz tutmalıdır.Bu söz hem maddi hem de manevi olarak anlaşılabilir ve uygulanabilir.

  -Toplum içinde ahlaka uymayan davranışlar sergilenmez.Mesela toplum içinde öpüşülmez.Bu adab-ı muaşeret kuralı da benden gelsin.Kişinin kendi mahremiyetine saygısı yoksa başkalarınınkine saygısı olmalı. Bir kişinin özgürlüğü diğer kişinin özgürlüğünün ihlal edildiği yerde biter.Özgürlük, rahatlık, medeniyet hadsizlik değildir, herşeyin bir sınırı olduğu gibi bu kavramların da sınırı vardır.Sınırı aşan herşey düzensizlik,huzursuzluk getirir,can sıkar,kural bozar.Oysa her dinin, sosyoloğun,felsefecinin üzerinde durduğu kurallardır, düzendir,uyumdur.

 Durkheim çağdaş toplum hastalıklarının nedenini ahlakta bulur. Ona göre toplum ekonomik yoksulluktan değil TEHLİKELİ AHLAK YOKSULLUĞUNDAN acı çekmektedir.

  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.