Değerli Denge Gazetesi okurları, öncelikle sizleri selamlayarak ilk yazıma başlamadan sizlere kendimi kısaca tanıtayım.
Ben Ankara Üniversitesi’nde hukuk eğitimimi tamamladıktan sonra; önce Ankara’da, sonrasında Samsun’da mesleki faaliyetime devam edip, tam olarak 1 yıl önce memleketim Samsun’umuza dönmüş hukukçu bir arkadaşınız, bir kardeşinizim. Burada, bu köşede, haftada 1 gün güncel hukuki meseleler ve bunun yanında çağlar öncesi dönemlerde ortaya çıkmış, ancak içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bile halen geçerliliğini koruyan hukuki problemler hakkında bilgilerimi ve fikirlerimi paylaşacağım.
Bunu yaparken mutlaka sizden gelen önerileri dikkate alarak hareket edeceğim. Bu sebeple köşeyle ilgili görüş ve önerilerinizi mutlaka yukarıda yazan mail adresime göndermenizi bekliyorum.
Evet, yukarıda bahsettiğim gibi çağlar öncesinden, hatta ilk insanlıkla beraber ortaya çıkmış ve günümüzde hala çözemediğimiz meseleler var. İnsanlığın belki de en temel problemi. Adalet sorunsalı. Aslında kısacası “adaletsizlik”.
İlk insanlık derken, örnek de vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi, Kur’an’da ve Tevrat’ta geçen kıssaya göre Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil vardır. Her ikisi de Allah yolunda birer kurban adamışlardır. Habil’in kurbanı Allah tarafından kabul edilirken Kabil’in kurbanı kabul edilmemiş, bunun üzerine Kabil, Habil’i kıskanmış ve nefsine uyarak kardeşini öldürmüştür.
Dolayısıyla aslında Habil ilk cinayet mağduru, Kabil ilk katil zanlısı olmuştur. Evet, belki ilk insan Hz. Adem’dir ama yaşam hakkı ihlal edilen ilk insan da Habil olmuştur. O zamanlar tabi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesi’nin ilk cümlesi olan “Herkesin yaşam hakkı, yasa tarafından korunacaktır.” ibaresinin konulması için atlanması gereken birkaç tane çağa, gerçekleşmesi gereken nice devrimlere, bu yola kendisini adayan nice ruhlara ihtiyaç vardı. Tüm bu sebepler gerçekleşti ve yaklaşık sadece bir asırdır net bir şekilde bu haklarımızdan söz edebiliyoruz.
Dolayısıyla insanlık var olduğundan bu yana adaletsizlikle karşılaşan mağdurlar hep olmuştur. Ancak o zamanlardan farklı olarak bugün yazılı bir şekilde bu haklarımız güvence altına alınmış, ve ihlaller yaptırımlara bağlanmıştır. Ülkemiz içinde de bu hak ihlallerini Anayasa Mahkemesi değerlendirmektedir. Buradan da istediği sonucu alamayan vatandaşlarımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilmektedir. Bunlar dediğimiz gibi insanlık kazanımlarıdır ve bu kazanımlar çok eski tarihlere dayanmamaktadır.
Ayrıca yaşam hakkının yanında; adil yargılanma ve savunma hakkı, ayrımcılık yasağı, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi yıllarca süren mücadeleler sonucunda kazanılmış olan haklarımız da vardır ve bu hakların özü insan onurundan kaynaklanmaktadır. Yani insanın sadece insan olması sebebiyle bu hakları var olduğu kabul edilir. İnsan olma vasfının haricinde hiçbir vasıf aranmamaktadır. Dünya tarihinde güçlü ve zayıf, zengin ile fakir, beyaz ile zenci, sahip ile köle arasındaki mücadeleleri göz önüne aldığımızda ve incelediğimizde bu hakların kabul görmesinin kolay olmadığı anlaşılacaktır. Terk etmenin de kolay olmaması dileğiyle.