Geçtiğimiz hafta Samsun’a gelen Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, FETÖ konusunda yapılan yargılamalarda adil davranıldığını, kimseye farklı davranılmadığını, adaletin bu noktada herkese eşit uygulandığını söylemişti.
Bakan Gül’ün bu söylediklerine bir yere kadar itirazım yok. Ama bir yerden sonrasına itirazım var.
Nereye kadar olanına itirazın yok derseniz; bugüne dek yapılan operasyonlarda gözaltına alınan veya tutuklanan insanların tamamına yakını şu veya bu biçimde FETÖ ile irtibatı olmuş insanlar. Bu insanların yargılanmaları konusunda kamuoyunda ciddi anlamda sıkıntılardan bahsedilse de bence alınan insanların şu veya bu şekilde bu örgütle ilgisi olmuş.
Ancak bu insanların örgütle ilgisi olduğu dönemde, örgüt yasal bir Cemaat, dershane veya okul olmanın dışında en ufak bir yasal sıkıntısı yoktu.
O dönemde örgütle ilgisi olan bu insanlara, “Sen niye bu örgüte gittin?” derseniz yanlış olur. Zira o dönemde ortada suç örgütü falan yoktu. Bu noktada ileride ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ciddi anlamda tazminatlar ödeyebilir. Bir olayın suç olması için yaşandığı dönemde suç sayılması lazım, 17/25 Aralık operasyonlarına dek ülkemizde Cemaat mensubu olmak değil suç tam aksine bir ayrıcalıktı.
Olaylara bu çerçevede bakıldığında, eskiden Cemaat sohbetlerine giden insanlara suçlu muamelesi yapmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.
Bu konu hukukçuların işi. Bizim işimiz bu değil. Bizim konuşacağımız konu; operasyon yapılması gerekipte yapılmayanlardır.
Bu şehirde Cemaat mensubu oldukları herkes tarafından bilinip de dokunulmayanlar var. Bunların kimler olduğunu yazmama da gerek yok. Vezir Hazretleri’nin etrafına biraz bakılırsa ne demek istediğim rahatlıkla anlaşılır.
Bu insanların bırakın geçmişte Cemaatle olan bağlarını, hâlâ ortaklık yaptıkları, oturup kalktıkları, birlikte oldukları insanlara bakıldığında yapılan operasyonların ne kadar yetersiz olduğunu hepimiz görme imkanına sahip oluruz.
Hukuk burada devreye girmemiş ise ne zaman devreye gireceğini de çok merak ediyorum. Hukuk herkese her zaman lazım olan ve insanların hava, su kadar muhtaç olduğu bir kurumdur.
Peki olay sadece bununla mı sınırlı, derseniz elbette değil. 22 yıl TRT’de muhabir, yapımcı ve haber müdürlüğü yapan Abdurrahman Keskin isimli eski TRT çalışanı, Eski Vali İbrahim Şahinle ilgili Cumhuriyet Savcılığına yaptığı şikâyette, Şahin’in FETÖ üyesi olduğu yönünde savcılığa şikâyette bulunmuş.
Ayrıca İbrahim Şahin’in kullandığı 53278863...nolu telefonda, 5 Ocak 2016 tarihinde ByLock kullandığı haberini yaygın basından öğrendik. Bu konuda İbrahim Şahin’in verdiği ifadede ByLock programını kendisinin yüklemediği, eşinin yüklediği yönünde basında bir bir haber çıktı. Bu bilginin doğruluğunu bilmiyorum. Ancak buradaki temel sorun zavallı, gariban, vasıfsız insanların telefonlarında ByLock çıkması noktasında tamamı gözaltına alınıp, aylarca yargılanırken, İbrahim Şahin’in kılına dahi dokunulmamış olması adaletin herkese eşit dağıtıldığı ifadelerine ters düşmektedir.
Adalet, Reisicumhurdan tutun da sokakta simit satana dek eşit uygulanmak zorundadır. Hukuk devletinin gereği budur.
Ahmet’e farklı, Mehmet’e farklı adalet uygulanırsa işte orada sıkıntı var demektir.
Ben şahsen insanların sıkıntı çekmelerinden yana değilim. Kimse sıkıntı çekmesin ancak ByLock denen zıkkım suç ise bunu yükleyenlerin bunun bedelini ödemeleri gerekiyorsa Ahmet’e farklı muamele Mehmet’e farklı muamele yapılmasın.
Şunu da açık ve net söylemek isterim ki; FETÖ örgütü özellikle yargıda hâlâ daha üst düzeyde işlerini istediği gibi hallettiği kanaatindeyim.
Hatta ve hatta kripto FETÖ’cülerin yargıda cirit attıklarını çok iyi biliyorum.
Ama şu anda bu noktada elimizde delil olmadığından açıklayamıyorum.
Zamanı gelince onu da açıklayacağımdan kimsenin endişesi olmasın. Adalet herkese lazım. Ahmet’e farklı Mehmet’e farklı uygulanıyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir.
İbrahim Şahin bu şehirde üç yıla yakın Valilik yaptı. Bu zaman içerisinde yaptığı icraatlara bakıldığında her akşam malum kafede oturup belli insanlarla oyun oynamanın dışında Vali konağında birileriyle buluşup ne konuştukları da üç aşağı beş yukarı belli olan icraatları dışında Vezir Hazretleri’nin programlarına iştirak etmek oldu.
Bunun dışında bir şey yaptı da ben bilmiyorsam söyleyin de bilelim.
Ben ne İbrahim Şahin’in düşmanıyım ne de gelen Vali Osman Kaymak’ın dostuyum. Ama ikisinin arasındaki farka bakıldığında şimdiki Valinin tam bir devlet adamı olduğunu, bunun da gereğini yaptığını görmek mümkün.
Vali Osman Kaymak, herkese eşit mesafede durmakta, kimsenin peşinden değil önünden giden, herkese eşit davranmanın yanında akşamları kafelerde değil konutunda veya resmi programlarda olan bir Vali.
Bu yönüyle Vali Beyi takdir ve tebrik ediyorum.
Devleti yöneten insanlar bu hassasiyetleri gözetmez, yöneticilik yapsalar da, sonuç da yönetemezler. Yönettiklerini zannederler.
Sözlerime son verirken bir kez daha adaletin hepimize lazım oluğunu hatırlatmak isterim. Allaha emanet olunuz.