Hz. İsa, bir gün etrafında bulunan insanlarla sohbet ederken, Yahudi din adamları zina ettiği iddia edilen bir kadını önüne getirirler. Bu kişiler, hem kadını yargılamak hem de Hz. İsa’yı zor bir duruma sokmak için şöyle derler; "Bu kadın zina ederken yakalandı. Musa'nın Şeriatına göre, böyle bir kadın recmedilmelidir. Sen ne diyorsun?" Hz. İsa'yı köşeye sıkıştırmak, mahcup etmek için sorulan bu soru tamamen bir tuzaktır, kumpas hareketidir. Yahudilerin ve onların zihniyetine sahip olanların düşmanlıkta metodları; kumpas sevici, kurucu ve uygulayıcısı olmalarıdır. Hz. İsa'nın bu soruya vereceği cevapla; ya Hz. Musa'nın Şeriatı'na karşı çıkacak ve halk Hz. İsa’nın peygamberliğini sorgulayacak, Ona olan inanç kaybedilecektir ya da kadını recmetmeyi onaylayarak, ilkelerindeki merhamet ve bağışlama vurgusuyla çelişkiye düşecektir.
Hz. İsa, bu provokatif soruya doğrudan bir cevap vermez. Bunun yerine, yere eğilir ve bir şeyler yazmaya başlar. Yahudi din adamları ısrarla cevap beklerken, Hz. İsa şu meşhur sözü söyler; "Aranızda günahsız olan, ilk taşı atsın." Bu söz üzerine kalabalık bir süre sessizleşir. Oradaki insanlar, kendi günahlarını ve kusurlarını düşünmeye başlar. Ardından, yaşça büyük olanlardan başlayarak herkes birer birer orayı terk eder. Sonunda, sadece Hz. İsa ve kadın kalır. Hz. İsa, kadına dönerek şöyle der; "Seni suçlayan kimse yok mu?" Kadın cevap verir; "Kimse yok, efendim." Bunun üzerine Hz. İsa; "Ben de seni suçlamıyorum. Git, artık günah işleme." diyerek hükmünü verir. Kadın bağışlanır, fakat aynı zamanda tövbe ederek hayatında yeni bir sayfa açması öğütlenir. Bu olay, birçok açıdan önemli dersler içerir. Hz. İsa, kadının suçunu inkar etmez. Ancak onun cezalandırılmasını istemek yerine, topluluğa kendi ahlaki durumlarını sorgulama fırsatı sunar. Bu, "adil olmanın" yalnızca suçluyu cezalandırmak değil, aynı zamanda şefkatle yaklaşmak olduğunu gösterir. İnsanlar, kadını taşlamaya hazırken Hz. İsa'nın sözüyle kendi günahlarını hatırlarlar. Bu, insanların başkalarını yargılamadan önce kendilerini değerlendirmesi gerektiğini vurgular. Kadın üzerinden Hz. İsa'yı sınamak isteyen Yahudi din adamları, aslında toplumsal adaletin uygulanmasından ziyade kendi otoritelerini sağlamlaştırmayı amaçlamaktadır. Hz. İsa, bu iki yüzlülüğü zekice bir tutumla ortaya koyar.
Hz. İsa’nın bu olayda verdiği mesaj; Kur’an’daki adalet ve merhamet anlayışıyla uyumludur. Bu olay, dini bir kuraldan öte, evrensel bir insanlık dersidir. Hz. İsa’nın tavrı, adalet ve merhameti dengede tutmanın yanı sıra insanın kendi kusurlarını görme gerekliliğini de açıkça ortaya koyar. Hz. İsa'nın kadının recm edilmesi talebiyle karşılaştığı bu olayda, çizdiği daire ve söylediği sözler bu bağlamda derin bir mesaj taşır. Hz İsa'nın "İlk taşı, günahsız olan atsın" sözü; insan fıtratını, toplumsal adaleti ve dini yorumların insan üzerindeki etkilerinin sorgulanmasına vesile olur.
İslam'da adalet, şefkat ve tövbe temel prensiplerdir. Kur'an, bir bireyin suçlanmasında kesin delillerin gerekliliğini vurgular ve tövbe kapısının her zaman açık olduğunu belirtir. Zina gibi büyük günahlar için şahitlik sistemi, delil yükümlülüğü ve tövbe şansı gibi unsurlar bu bağlamda dikkat çeker. Zinada recm cezasının uygulanması çok caydırıcı bir hükümdür ancak bu ceza için istenen deliller neredeyse zina suçuna ceza verilmemesini ifade eder. Adaletle merhametin dengede olması ve değerlendirilmesi gerektiğine en objektif Kur'ani ilke; zina suçundaki yargılama sürecidir. Cezası ağır olan zina suçunun yargılanmasında dört şahit istenmesi sürecin aceleye getirilmeden sonuçlandırılması gerektiğiyle ilgili bir yöntemdir. Böylece iftira suçunun da önüne geçilerek, adaletin tesisi sağlanacaktır. İslam, kişinin tövbe ederek Allah’a yönelmesini teşvik eder. Peygamber Efendimiz (sav), kendisine zina itirafıyla gelen bir bayana bile defalarca tövbe etmeyi hatırlatmış, cezalandırmayı en son çare olarak görmüştür. İslam'da bireylerin günahları üzerinden başkalarını yargılamak değil, önce kendi nefsini sorgulamak esastır. Bu bağlamda Hz. İsa'nın olayda verdiği mesaj İslam'ın temel ahlaki öğretileriyle uyum içindedir.
Toplulukların bireyleri yargılaması çoğu zaman kolektif ahlaki üstünlük arayışının bir parçasıdır. Ancak bu yargılar, genellikle bireyin gerçek durumundan çok, topluluğun kendi eksikliklerini gizleme çabasıdır. Hz. İsa'nın karşı karşıya kaldığı olayda da benzer bir durum görülür. Kadın, toplumun kendi günah ve eksikliklerini görmezden gelmek için kullandığı bir araç haline gelmiştir. Bu olayda, kadının zina suçu, topluluk için kendi ahlaki üstünlüklerini vurgulama fırsatıdır. Buna benzer farklı örnekler toplumsal yapılarda çokça görülmektedir. İnsan, hem yargılayan hem de yargılanan bir varlıktır. Bu olayda, topluluk kendini "temiz" gösterme çabasındayken, Hz. İsa herkesin günahkâr olduğunu hatırlatarak bu ikiyüzlülüğü ortaya koyar. Sosyolojik olarak, merhamet, toplumların daha sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlar. Günahın cezalandırılmasından çok, bireyin toplumla yeniden bütünleşmesi teşvik edilmelidir.
Hz. İsa’nın mesajı, adaletin merhametle dengelenmesi gerektiğini gösterir. İslam’da da bu anlayış öne çıkar: Allah'ın rahmeti gazabını aşar. İnsan, başkasını yargılarken kendi hatalarını unutmaya eğilimlidir. Hz. İsa’nın sözü, insanın kendi günahlarını fark etmesi ve kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini hatırlatır. Bu, Kur’an’ın “Kendinizi temize çıkarmayın” (Necm Suresi, 32) ayetiyle de paralellik gösterir. İnsanlar genellikle başkalarının günahlarını toplumsal bir gösteriye dönüştürürken, kendi ruhsal hesaplarını yapmayı erteler. Bu da toplulukların, bireyleri kendi ahlaki çıkarları için kullanmasına yol açar.
Hz. İsa’nın bu olayda verdiği mesaj, sadece dini bir öğreti değil, aynı zamanda derin bir insani ve toplumsal sorgulamadır. İnsan fıtratı gereği hatalara ve günahlara açık bir varlıktır; önemli olan bu hatalar üzerinden bireyin kendini sorgulaması ve topluma karşı adaletli bir yaklaşım geliştirmesidir. İslam, adalet ve merhamet dengesiyle bireyi ve toplumu iyileştirmeyi hedeflerken, Hz. İsa’nın mesajı bu dengenin nasıl sağlanacağına dair evrensel bir ışık tutar. Bu olay, insanlık tarihine hem dini hem de sosyolojik bir ders olarak kazınmıştır: Günahsız bir toplum yoktur, ama daha merhametli bir toplum mümkün olabilir. İnsanları yargılarken adalet-merhamet dengesi gözetilmelidir. Suçlar cezasız kalmamalı ama merhamet sınırları da aşılmamalıdır.