Türkiye'de öteden beri, ama bilhassa son yıllarda suç ve suçlu oranı gittikçe yükseliyor. İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler konularında rahatlatıcı yasal ve hukuki düzenlemeler zaman zaman yapılıyor. Dayatmacı, ötekini ezen uygulamalara son veriliyor; bunlar ileri gelişmeler. Ancak insan hakkı ve özgürlüklerle bağdaşmayan, bunları yok etmeye dayanan, huzuru ve emniyeti bozan, cana, mala,ırza, kamu malına zarar veren vak-ayi avamiye veya vak-ayı havasiyeler konusunda pek bir şey yapıldığı söylenemez. Emniyet ve kolluk güçlerinin suç ve suçluları takip, istihbarat, suçüstü yapma, yakalama, eşzamanlı operasyonlar konusunda son derece başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yakalanan suçluların gereken, caydırıcı cezayı aldıkları söylenemez. Bir kapıdan girip öbür kapıdan çıkmakta ve aynı işlerine devam etmektedirler. Olan vatandaşa olmaktadır. Yukarıdaki tabirleri toplumun en alt sokak tabakasından en üst devlet düzeyindeki suç şebekelerini adlandırmak için kullandım. Araç, işyeri, orman kundaklama ve soygun, terör, cinayet, ırza tecavüz, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, yolsuzluk, dolandırıcılık, zimmete para ve mal geçirme, ihaleye fesatlık, kalpazanlık, sahte ürün imalatı, asker ve polise saldırı, şikeler, silahlı kuvvetler ve diğer bazı kurumlardaki darbeci çeteleşmeler v.s. Emniyet güçleri başarılı, ama huzur ve güveni sağlamak için her yıl polis sayısını artırmaktan ziyade, yasaları güçlü kılmak gerekiyor. Suçlular devletten korkmuyor. Hapishaneler adeta keyif yeri. İçeri giren ıslah olmadığı gibi çıkınca da aynı işlere devam ediyor. Aflar da cabası. Her gün şehit cenazesi kaldırıyoruz. Sayısız aile ocağı sönüyor. Hep de gariban kesimden.Yetkililer bol bol demeç veriyor, ama köklü çözüm üretemiyor. Bataklık günden güne büyüyor. İnsanlar suç işlerken şunu düşünmeli. Yakalandığımda işim biter, hayatım söner. Adalet sert, cezalar kesin caydırıcı olmalı; başka türlü mülkü sağlamak mümkün değildir. Devlet, vatandaşına medya ve eğitim kurumları aracılığıyla, çeşitli eğitici programlarla bir halk eğitimi seferberliği uygulamıyor. Atalarımız: İnsanı eğit ki devlet yaşasın demişler. Televizyon programlarında belden aşağı dizilerden ve paparazilerden geçilmiyor. Bir ahlak eğitimi yok. Eğitim kurumlarımızda disiplinsizlik almış başını gidiyor. Öğrencilerin büyük bir kısmı kafe ve diskolarda. Başarı düşmüş. Veliler bilinçsiz.
Medyadan öğreniyoruz. Bazı üst düzey idareci ve yetkililerin (milletvekili, bakan, belediye başkanları, parti başkanları, kurum müdürleri, sendika ağaları, insanları soyan şirketler v.b) servetleri günden güne büyüyor. Şaibelerin mutlaka araştırılması gerekir. Bir kaşık haram lokmanın hesabının sorulması lazım. Bazı devlet yetkililerinin yersiz beyanları da adalet mekanizmasını sulandırmaktadır. Sayın Bület Arınç'in: ÖYM ler nerede duracağını bilmiyor; önüne geleni içeri alıyor demesi talihsizliktir. Sayın Başbakan'ın da İlker Başbuğ için söyledikleri ben onun içerde olmasına üzülüyorum; çete kurduğuna inanmıyorum demesi, kendi partilerine ve millete karşı kurulan komplolardan başta şikayetçi olmalarına rağmen bir çelişki değil midir? Kaldı ki yargı bağımsızdır ve kendi işini yapıyor. Eski sistem devam mı etsin yani? Ülkemizde kalkınma fena gitmiyor , ama adalet ve hukuk için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Saygılarımla.
Hasan ÖZDUMAN
Em. Öğr.Görevlisi