Bir çocuğun en güvenli yeri ailesinin yanı olmalıydı.
Anne ve babasının şefkatli kolları, kardeşlerinin sevgisi onu kötülüklerden koruyacak, bir kalkan gibi saracaktı.
Bu düşünceye hep inandık; kötülük geldiğinde, ailesinin çocuğunu kurtaracağına dair bir inanç besledik.
Ama Narin’in trajik hikayesi, bu inançlarımızı birer birer yıktı.
Narin, adeta narin bir çiçekti. O çiçeği kopardılar, solmasına izin verdiler. Narin’i katlettiler.
Nasıl kıydılar Narin’e? Nasıl kıydınız gül gibi bir çocuğa?
Okullar yeniden açılırken, çocuklar neşe içinde sınıflarına koşarken, Narin mezara verildi.
Narin’i katledenler, onlara yardım edenler, katilleri tanıdığı halde sessiz kalanlar…
Bunlar insanlıktan nasibini almamış olanlardır.
Narin, huzur içinde uyu. Mekânın cennet, melekler yoldaşın olsun.
Bu trajedi, toplum olarak değerlerimizi ve inançlarımızı yeniden sorgulamamıza neden oluyor.
Narin’in ardından içimizde kalan derin yaralar, adaletin yerini bulmasıyla belki biraz kapanacak ama bu masum çocuğun kaybı, asla unutulmayacak.