Adıyaman menzil ve peygamberşehri Urfa- 2

İhsan İde

Samimi ve bir o kadar da sıcak insanların dost bakışları altında karşılıklı temenni dualarla vedalaştığımız ”Bir seyahat bin gam alır” atasözünden yola çıktığımız Adıyaman menzildeki hoşgörü ikliminden,
Allah yolunda oğlu Hz İsmail A.S" ı kurban etme teşebbüsünde bulunan, Beytullah"ı onarıp insanları hacca davet eden, peygamberler silsilesinin Dede"leri manasındaki Ceddül Enbiya unvanıyla anılan Rabbimizin Halil"im dediği Hz İbrahim peygamberimizin doğduğu Şanlıurfa yöneliyoruz.
Yol arkadaşım Mustafa Bey ile birbirimizi değişerek direksiyon salladığımız araçta geçtiğimiz yerleri seyrederek yol alırken, şehirleri birbirine bağlayan, insanları birbirine yaklaştıran yol çalışmalarına şahit oluyoruz.   Ülke topraklarımızın zengin su kaynaklarıyla beslendiği verimli topraklarında yetiştirilen biber, domates, karpuz, soğan, fıstık, pamuk mısır buğday şeker pancarı, elma, kayısı, armut, kiraz, ayva gibi çeşitli meyve ve sebzeleri gördükçe, ülke topraklarımızın ne denli büyük bir potansiyele sahip olduğunu fark varıyoruz.
Menzilden Kâhta, Adıyaman, Akpınar-Şanlıurfa Bozova ve toplamda 120 km sonrasında, 21.10.2009 öğle vaktinde, açık güneşli ve son baharın en güzel günlerinde, hayalimde canlandırdığım sıcak ve cana yakın insanların arasında, peygamberler şehri Şanlıurfa"nın merkezinde buluyoruz kendimizi. Kısa süreli park ettiğimiz caddenin yaya kaldırımında ilgiyle sağa sola bakınarak yürürken, İlk olarak kalacak yer konusunda Şanlıurfa Telekom Teknik Elemanları Derneği temsilcisi Ömer Öztunç beyi arıyoruz. Kısa bir tanışmanın ardından bize dönen Ömer Bey; Öğretmen evinin adresini tarif ederken, yürümekte olduğumuz TSO karşısında bulunan güven otel dikkatimizi çekiyor. Otel görevlisinin güler yüzlü davranışı ve oda tanıtımın ardından, Ömer beyden özür dileyerek makul ücrete tabi bulduğumuz güven otelle anlaştığımızı bildiriyoruz.
Tanımadığı biz meslektaşlarına karşı göstermiş olduğu yakın alaka ve Misafirper yaklaşımlarından dolayı Ömer bey"e çok teşekkür ediyoruz.
Bir iki saatlik istirahatın ardından saat 14/00 gibi yoğun araç trafiği altında yaya kaldırımlarını paylaştığımız peygamberler şehri Şanlıurfa"ya ayak basmanın heyecanı ve mutluluğuyla temiz ve bakımlı caddeler eşliğinde ilerlerken, ulu camii çıkıyor karşımıza.
“Babil hükümdarlarınca saray olarak kullanılmış, M.S 1096 ve M.S 1684 yıllarında onarım gören bu camii; Romalılar ve Bizanslılar devrinde kızıl kilise olarak hizmet ettiği, Hz İsa peygamberimiz Urfa"ya gelerek burada kaldığı bilgilerine rastlanmakta. Hz Ömer R.A zamanında Müslümanların hizmetine sokulmasıyla adı Ulu Cami"ye çevrilmiş”.
Yöresel yemek ve yanan ızgaralardan yayılan güzel kokular eşliğinde Hz İbrahim peygamberimizin doğduğu mağara ve halk arasında Dergâh Camii ile anılan Mevlid Halil camiye yöneliyoruz.
Otel ile yürüme mesafesinde kalan Hz İbrahim peygamberimizin Nemrut tarafından ateşe atıldığı balıklı göle ulaştığımızda, Kuran"ı Kerimde birçok ayette bahsedilen, ancak televizyon ve filmlerde gördüğümüzün aksine bizzat yaşayarak daha bir heyecan duyuyoruz.
Tarih kokan bu şehrin ihtişamlı kalesinin eteğindeki mezarlıklarda yatan yüksek maneviyat ve şahsiyetlerimizi dua ve salâvatla anarken, ruhlarına Fatihalar bağışlıyoruz. “Vefat ettiğinde buraya defnedilen ancak, 27 Mayıs 1960 ihtilalıyla buradan çıkartılarak nereye götürüldüğü bilinmeyen üstat Bediüzzaman Said nur-si” hazretlerini saygı ve hürmetle anıyoruz.
Masmavi berrak sular içinde çevrelenmiş gölde kümeler halinde yüzen, yem atanların ellerine bakan kutsal sayılan sazan balıklarına yem atarken, biz de acıktığımızın farkına varıyoruz. Otelden gelirken gördüğümüz yanan mangallardan yayılan ızgara kokularının geldiği yere doğru Hasan paşa camii kapısından dışarı çıkıyoruz. Biber patlıcan, domates soğan kokularına lahmacun, ızgara kebap ve ciğer kokularının yayıldığı arastada, güzel görünümlü bir restorana giriyoruz.
Garsona yabancı olduğumuzu söylememiz üzerine, yöresel tarz karışık ızgara siparişini ona bırakıyoruz. Bakır taslarda kepçeli gelen ayranlar masanın zenginliğini artırırken, acılı lahmacunların peşinden yöreye has közde kızarmış domates biber, patlıcan ve kebap ızgaraların tadının damaklarımızda kaldığını söylesek abartmış olur muyuz bilmiyorum. Hediyelik eşya ve yöresel baharatların satıldığı dükkânların arasından çay içerek yorgunluk atanların oluşturduğu kalabalık yerlerden geçerek Balıklı göl ve kale gezilerimiz, Hz İbrahim peygamberimizin ateşe atıldığı yerleri merak ve heyecanla inceliyor, Ahmet Rıdvan ve Halilürrahman cami ziyaretleriyle burada çıkan şifalı sulardan içerken, adeta hayallerimizde geçmişe yolculuk ediyoruz.
Güzel bir gün geçirmenin huzur ve mutluluğuyla ertesi günün plan ve programını yaparak tutuyoruz otelimizin yolunu. 22.10.2009 günü saat 08/30 gibi sabah kahvaltısının ardından, önce Harran ve sonrasında şehrin 2 km güneyinde yer alan Hz.Eyyüp peygamberimizin çile çektiği mağara ve Osmanlılar zamanında yapılan Eyyüp camiye gitmek üzere yeni yerleri görmenin heyecanıyla çıkıyoruz yola.
Şehre 50 km mesafedeki “M.Ö.5000-6000 yılları arasında Sümerler tarafından kurulduğu sanılan, M.Ö.2000 yıllarında Sami ırkından kavimlerin hüküm sürdüğü, M.Ö.612 ile M.Ö.2000 yılları arasında Asur hâkimiyeti görüldüğü, Selçuklular zamanında Alpaslan"la canlılık kazanmış, sırasıyla Med. Babil, İskender, Selefkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Abgarlar, Kavatlar, Sasaniler, İranlılar, Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve son olarak 1516 Osmanlı hâkimiyetleri altında kalan Harran; Darülfünun Külliyesi üniversitesi ile çevreye ün salmış bu şehir, Timur"un saldırısında üniversitesiyle birlikte yakılıp yıkılmıştır.”
“Yavuz sultan selim tarafından yeniden canlandırılan Harran ve üniversitesi tarihe ışık tutarken” Harran kalesinin ayakta kalan burçları ve duvarları harabe halinde varlığını korumakta. Burada büyük velilerden imam Bakır ve Harran hazretlerinin ruhlarını yâd ederek tarihi kümbet evlerini geziyoruz.
Hz İbrahim peygamberimizin soyundan gelen ve Hastalığı sırasında çile çektiği mağarada 7 veya 17 sene kaldığı söylenen Hz Eyyüp peygamber camiine ve mağarasına geçmek üzere, tekrar Şanlıurfa"ya doğru yola çıkıyoruz. Hz Eyyüp peygamberimizin içtiği ve yıkandığında şifa bulduğu söylenen su kuyusunu üstü kapanmış olarak görüyoruz.
Kılınan öğle vakti ve şükür namazlarının ardından içilen şifa sularına yapılan dualar eşliğinde ziyaretimizi tamamlayarak, Atatürk barajını görmek üzere vedalaşıyoruz
Gezilerimize ışık tutan “Ayetler ışığında Halilurrahman İbrahim, Sabır timsali Eyyüp A.S ve Urfa tarihçesi” adlı eseriyle insanlığa hizmet ve yol gösteren değerli yazar Dergâh camii imamı Sayın Sabri YAZAR beyi tebrik ediyor, saygılar sunuyorum…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.