Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz. Affetmek kolay değildir. Fakat özgürleşmek için gereklidir. Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu anlamına geleceğini sanır. Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, yaşamımızı kontrol altında tutmasına son vermek demektir. Affetmek, o kişiyi sevmek değil, affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil, affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil... Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil. Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil. Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil. Affetmek, o kişiyi haklı bulmak değil. Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değil. Affetmek kırgınlığın, küskünlüğün, nefretin hapishanesinden özgürlüğe kavuşmaktır. AFFETMEK ACIYI ARTIK HİSSETMEMEK DEMEKTİR. Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
Hayatımızda her zaman affedecek kişiler olur. Ancak bu durum çoğu zaman affedilen kişinin suçsuz, hatasız ve haklı olduğu imajını oluşturur. Affedilen kişi her zaman mazlumları oynar. En büyük hataları yapmış olsa da etrafında onları savunacak birileri vardır. Onların yanında taraftarları ve acındırdıkları hallerinin destekçileri vardır. Şunu çok iyi bilmek gerekir, affedilen kişiler hiçbir zaman suçsuz değillerdir. Sadece suçları belirli bir süre ötelenmiştir. Eğer gerçekten hatalarının farkına varıp, bir daha bu ve benzeri hataları yapmazlarsa, gerçekten affedilmeyi hak etmişler demektir. Ancak bu kişilerin yanında onlara destek olmak, affedilen kişiye en büyük kötülüğü yapmak demektir. Çünkü bu kişiler yaptıkları hataların aslında hata olmadığı izlenimini beyinlerinde oluşturmaya başlar ve etraflarına, aslında hatalı olmadıklarını, yanlış anlaşıldıklarını söylemeye başlarlar. Buna sebep olan destekçileri şunu unutmamalıdırlar: Kendileri de hatalı kişi kadar suçlu olmuşlardır ki onların affedilme şansları da artık yoktur. Bundan sonra bu insanlar o toplumda ikinci sınıf insanlar olarak hayatlarını devam ettirmeye razıdırlar demektir. Bazen haklı olan kişiler gururlarından (kibirlerinden demiyorum), kendilerini savunmaya ihtiyaç bile hissetmezler. Ancak en çok korktukları şey kendilerini sevenlerin onları yanlış anlamalarıdır. Sineye çekerler. Etraflarında birçok şaklaban dostları yoktur bunların...Gerçek dostlar zaten parmak sayısı kadar azdır. Fazlası safradır. O kişiye safranın mideye zarar verdiği gibi zarar verir. Tabii kendilerine de zarar verirler. İnsanın en üzüldüğü şey ise bunlar cahilliklerinin de farkında değillerdir.
Sevgili Zülfü Livaneli'nin şu dizeleriyle bitirmek istiyorum bugünkü yazımı:
Düşe kalka yollarda, paramparça dillerde, bir yanım burda kalmış, Yüreğim o ellerde...
Yaşar KOCA
(Yaşarken köşe yazısı)