AĞIR BEDELLER ÖDEDİK AMA

Adnan Bahadır

O kadar enteresan bir şehirde yaşamaktayız ki anlatmakla bitmez. Irkçılık derseniz bu şehirde, kıskançlık derseniz bu şehirde, çekememezlik derseniz bu şehirde, insanları çekiştirmek derseniz bu şehirde, insanların önünü kesmek derseniz bu şehirde... Sizin anlayacağınız insanların başarılı olmamaları adına yapılması gereken ne varsa maalesef bu şehirde yaşanmakta. Gerek siyasette gerek ticarette gerekse de sosyal hayatta azıcık sıçrama yapmaya kalksanız anında önünüzün tıkanması için şer güçler devreye girip yapmadık şeytanlık bırakmazlar. Gazetecilik mesleği hayatımda aklımın ucundan geçmeyen bir meslekti ama yaşadığım hayat beni bu mesleğe mecbur kılınca yapmak zorunda kaldım, pişman da değilim. 2004 yılında yapılan yerel seçimler sonucunda Canik Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi meclis üyesi seçilince önce Osman Genç adamlarını AK Parti Seçim Koordinasyon Merkezine yollayıp orada bulunan insanlara yaptırmadık hakaret bırakmadı. Ciddiye almadık işimize baktık. Büyükşehir Belediyesinde meclis üyeliği, encümen üyeliği ve grup başkan vekilliğinin yanında belediye başkan vekiline ilk oda tahsisini yaptırmak suretiyle başkan vekillerine kurumsal kimlik kazandırmaya çalıştık. Dört yıllık başarılı çalışmalarınızı her gün baltalamaya çalışan onlarca kişiyle muhatap olduk. Parti toplantısı olup da adımızın geçmediği zaman olmazdı. Gazetelere para pompalayıp her Allah’ın günü manşetlerden bize saldırtanlar yüzünden iş yapamaz hale gelmiştik. Vezir Hazretlerine en ufak bir saygısızlığımızın olmaması bir yana aleyhinde konuşanları susturduğumuzda dinlemedik hakaret kalmazdı. O günlerde gıyabında yirmi dört saat hakaret edenleri susturmak adına verdiğimiz mücadeleyi bir Allah bir de biz biliriz. O gün onun aleyhinde konuşmadık şey bırakmayan bazı ahlak fukaraları şimdilerde kıçında dolaşınca çileden çıkmamak elde değil. Şimdi köşe yazıp biz onları tiye alınca etraftakilere biz ona ne yaptık da bunları yazıyor diyecek kadar da sıkılmayan adam bunlar. İnsan önce geçmişte ne yaptığına bakacak ardından da bugün yazılanların muhasebesini yapacak.

Bu kadar özverili ve canhıraş çalışmamızın karşılığını 2007 yılının mart ayının yirmi ikinci günü bir sabah erkenden jandarma bölgesinde olmamasına rağmen şehrin göbeğinde bulunan Büyükşehir Belediyesine baskın yiyerek alınca ömrümüzde yeni bir süreç başlamış oldu. Merhum Kenan Şara ile tutuklanıp cezaevine girince önce şehrin tüm yerel gazeteleri karşımızda oldular ve adeta linç edilmeye çalışıldık. Vezir Hazretlerine, ‘Senin A Takımında bulunan arkadaşlarınla ilgili Samsunspor Kulübü’ne yardım topladıkları gibi çeşitli iddialar var. Siz bu konuda ne diyorsunuz?’ diye sorulunca, ‘Onlar kendilerini savunur.’ deyip işin içerisinden çıkacak kadar onurlu (!) ve şerefli (!) bir adam olduğunu görünce Merhum Kenan Şara ile adeta hayatımızın şokunu yaşamıştık. İngiltere’de yüksek lisans yapan oğlum, eğitimini tamamlamasına bir hafta gibi kısa bir süre kalmasına rağmen apar topar gelip bize sahip çıktı. Ardından oturumu bittiğinden yurt dışına çıkamadı, askere gitti ve eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Ama hamdolsun şimdi Hollanda’da iki bin kişilik bir şirketin yöneticiliğini yapmakta. Oğlum gelince gazetelere gidip paramızla ilan vermek istedi. Hakkımızda yapılan karalamaların gerçek yüzünü topluma anlatmak istedi ama kime gittiyse paramızla ilan veremedi. Şehirdeki tüm egemen güçler; Vezir Hazretlerinden iş adamlarına, çetelerden hemşehrilerimize kadar tamamı karşımızdaydı ve tek dertleri bizi bitirmekti. Peki, biz ne yaptık da bunu hak ettik derseniz; ben şahsen Milli Görüş kökenli ve Trabzonlu biri olduğumdan ve çalıştığım süre boyunca haksızlıklara eyvallah etmediğimden şehirdeki tüm egemen güçler karşımızda oldu.

Peki, yanında kim vardı da bu kadar güçlü lobiye, siyasete ve çetelere rağmen ayakta durdun derseniz; emin olun arkamda Rabbülâlemin’den başka sadece iki üç tane dostum vardı. Birisi bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan Semih Saygılı kardeşim, diğerleri her pazartesi ziyaretime gelen şeyhim Ali Duran ve zaman buldukça ziyarete gelen Hasan Uzunlar’dı. Allah onlardan razı olsun. Ama asıl çileyi çeken başta büyük oğlum Mustafa ile eşim ve çocuklarımdı. Üç aylık cezaevi serüveninin ardından dışarı çıkınca Vezir Hazretleri sevinir gibi yapsa da davranışlarıyla ne kadar üzüldüğünü belli ediyordu. Oğlum ilk cezaevi ziyaretinde, “Baba, bu şehirde yaşayacaksak sen ve Kenan amcam gazete kurmak zorundasınız. Yoksa bu şehirde size hayat hakkı tanımazlar.” Deyince, ‘Oğlum ben zaten kararımı verdim gazete kuracağım. Kenan amcan da destek olursa beraber yaparız.’ demiştim. Merhum Kenan Bey olur dese de çıktığı zaman Vezir Hazretleri ve etraftaki şeytanlar bir akşam Yelken Kulüp’te şehrin egemen güçleriyle bir araya gelip gazete kurmamıza karşı karar alınca Kenan Bey de beni yalnız bırakmaya karar verdi. 20 Ocak 2008 tarihindeki kuruluş kokteylimize Vezir Hazretleri de gelmişti ve orada dürüstçe, ‘Ben Adnan Bey’e gazetecilik işi bizim işimiz değil. Yapma dedim ama dinlemedi.” dedi. Ama ben kararımı çoktan vermiştim. Daha sonraki süreçte çeteler, siyasetçiler, dönemin bazı FETÖ’ye yakın bakanları ve şehrin egemen güçleri iş birliği yaparak bize saldırılar yapıldı. Biz de ruhsatlı silahımızla karşılık vererek gereğini yaptık, tekrar cezaevine girdik. Dört buçuk ay daha cezaevinde kaldık. Yine yanımızda yukarıda bahsettiğim insanlardan başka kimse yoktu, oradan da çıkıp beraat ettik. Ardından FETÖ’cüler ile şehirdeki bağlantıları tekrar harekete geçerek evimizi, iş yerimizi, yazlığımızı, kışlığımızı ve arabalarımızı aramak suretiyle operasyon yaptılar. Dönemin savcısı elli yıl ceza istedi. Ardından altı kez savcılar beraat istedi tam dava bitecek beraat kararı verilecek derken tekrar devreye kripto FETÖ’cüler girdi. Ceza almamız için büyük uğraşlar verildi ama hamdolsun bunca sıkıntıya rağmen bu günlere geldik. Rabbime binlerce kez şükrediyorum. Ondan tek dileğim doğru yolda isem bana destek vermesi, yanlış yolda isem beni düzeltmesi olmuştur. Yine hamdolsun ki bunca çileye ve bedel ödemeye rağmen, Allah kibirden saklasın ama bu şehrin ekonomisi en güçlü basın kuruluşu olduğumuzu iki göğsümü gere gere söylerim. Çetelerle, siyasetçilerle, mafyalarla ve şehrin egemen güçleriyle bunca savaşa rağmen dimdik ayakta tutan Rabbim’e binlerce kez şükrederek nice on yedi yıllara diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.