Öncelikle ahlâk kelimesinin anlamı üzerinde duralım. İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan mânevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; bunlarla ilgili ilim dalı. İnsanın iyilik yapmasını ve kötülükten uzak durmasını sağlayan ruhî yetenekler için kullanılan bir ahlâk terimi. Bu tanımlamadan sonra esas yazıma geçiyorum.
Lise yıllarımızda ahlâk dersimize giren Mükremin Berberoğlu Hocamız ahlâk dersimize geliyordu. Ahlâk kelimesinin Arapça tanımını tahtaya yazıp açıkladıktan sonra bize dönerek: " Her şeyin bir ölçüsü vardır, ahlâkın ölçüsü ne olmalıdır? sorusunu bize yöneltti. Bu sorunun cevabı sınıfta çok tartışılmıştı: Kimisi ahlâkı ölçünün evrensel değerler olması gerektiğini şöylerken, kimisi gelenek ve görenekleri adres olarak göstermişti. Kimi arkadaşlarımız da vicdani kanaatlerimiz ahlâk ölçüsü olması gerektiğini vurgulamıştı. Hocamız demokrat bir yapısı vardı. Bütün farklı görüşleri tek tek dinlemişti, sonrasında da bu kriterlerin neden olamayacağını tartışmaya açmıştı. Buluş yöntemiyle aslında konuyu bizlere kavratmaya çalışıyormuş o zamanlar. Lâkin o dönemde bunu pek fark etmemiştik. Sonuç olarak ahlâkın temel ölçüsü birimi Kur'an hakikatleri ve sünnet-i seniyye olduğu ortaya çıkmıştı.
Doksanlı yıllarda Tonya/ Sayraç Köyü/ Mahallesi'nde Sayraç Ortaokulunda Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerine giriyordum. Öğrencinin biri hem bilgi bazında hem de davranış açısından düşük seviyede olduğundan dersi zayıf vermiştim. Veli bu durumu görünce; "Tin Külturi ters midur da çoçuğa zayuf veruyisun hoca?' diye bana alayvari bir tarzda sormuştu. Yıllarca ilkokul-ortaokul ve liselerde "Ahkâk Dersi" hep hor görülen, kenara atılan bir ders olarak görülmüştü. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin notunu okul idareleri tarafından dikte edildiği her öğrenciye yüksek not verilmesi gerektiği bilgisi filhakikattır. Bu uygulama bile dersi önemsememe anlamına gelmektedir. Hatta kimi siyasetçiler Milli Eğitimin programından bu dersin kaldırılması gerektiği defaatle dillendiriliyordu.
Hal böyle olunca toplumun ahlâki pozisyonu ortadadır. Ahlâk anlayış kriterleri ve ayarları bozulunca toplumun ne kadar handallaştığı, ahlâksızlık boyurtarınn her tarafa sarkıldığı ve yayıldığı apaçık ortadadır. Vahim tablolarla karşı karşıya kalınca toplum,ahlâksızlığın boyutlarını görünce, ahlâk dersinin tüm derslerden daha önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Peygamberimiz (SAV) "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurarak Peygamberimiz (s.a.s), müminleri imana ve güzel ahlaka davet etmiştir. Onun çağrısına kulak vermek, güzel ahlakı ile ahlaklanmak mümin için en büyük görevdir.
Dünyada olup biten bütün haksızlıkların, yolsuzlukların, zulümlerin, baş sebebi ahlâksızlıktır. Teknolojinin bütün nimetlerini insanlık kanının dökülmesi, insanlık zararı için kullanılıyorsa öyle bir dünyada ahlâktan bahsedilenez. Doktoru, mühendisi, bilim insanını sahaya sürmeden önce ahlâk ve maneviyat terbiyesinden geçirmek mecburiyetindeyiz. Her kötülüğün anası ahlâksızlıktır dersek yanlış ifade kullanmış olmayız.
Elektrik Kurum Yetkilileri şimdi 150 kw elektrik tüketimi üzerinde elektrik tüketimi yapanlar %126 zamlı elektrik faturasını ödeyecekler. Sayaç okuma süresine de zam gelmiş. 30 günden 35 güne çıkarmışlar ki vatandaş 35 günlük süre içinde 150 kw saatin üzerine çıksın diye. Böyle uygulamaları şeytan bile hayretler içinde izlemektedir. Önce ahlâk ve maneviyat ile işe başlansaydı böyle uygulamalar sahneye konmazdı. Şöyle bir tespitim var benim: İnsanların yetkileri ve konforları arttıkça ahlâksızlıkları ve dolayısıyla zalimlikleri artıyor. Binlerce bilim insanı laboraduvarlarda insanlığın ihyası için değil imhası için çalışmaktadır. Eğer bu insanlarda ve yöneticilerinde zerre misali islâm ahlâkı olsaydı kendilerinden olmayanları bu derece kıyamazlardı. Her toplum inandığı dinin değerlerine göre ahlâk kuralları geliştirmektedir. Ama insanlığa bu şekilde huzur gelmiyor. Demek ki inanç sisteminde ve ona paralel olarak ahlâki kurallarda bir zaafiyet vardır. Onun için diyoruz ki; ahlâk dersimizin ölçü birimi İslâmdır. İslâmla beslenmeyen hiç bir sistem insanlığa huzur getiremez. Huzur islâmdadır.
Cenab-ı Hâk Maide Suresinin 32. Ayet-i Kerime'sinde, "Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir" buyurmaktadır. Bu ayetten beslenen bir vicdan haksız yere adam öldürür mû? Dünyada son çeyrekte 25 milyondan fazla insan haksız yere zulme uğramış ve katledilmiştir. Zerre misali İslam'dan nasibini alsalardı bu küresel güçler ve evaneleri bu katliamları yapamazlardı. Dünyada olup biten bütun haksızlıklar ve zulümlerin esas kaynağı ahlâktır ve onun dayandığı ahlak prensipleridir. Şimdi ahlâk dersinin önemini anladık mı acaba?
Selâm ve dua ile...