Son iki üç aydan beri merhum Babacığımın rahatsızlığı nedeniyle işi gücü ikinci plana almıştım, keşke babacığım yaşamış olsaydı da daha uzun süre işleri ikinci plana alma imkânım olsaydı. Biz işleri ikinci plana alınca bazı ahlaksızlar da bizimle ilgili olur, olmaz yayınlar yapıp, insanları kafalarına göre yönlendirmeye çalıştılar. Biz bu süreçte elimizden geldiği kadar olayların üzerine gitmemeye çalıştık, zira zaten zamanla yarışıyorduk, birde bu ahlak fukaralarına laf yetiştirmekle uğraşacak zamanımız yoktu. Ramazan Bayram’ının ilk gününde Babacığımızı kaybedince şimdiye kadar gelen eş, dostun taziye ziyaretleriyle uğraştık, dün itibarı ile ancak işimize bakmaya başlayabildik. Son yirmi yıldan beri canhıraşane verdiğimiz mücadele şehirdeki yanlış insanların topluma zarar vermesini engellemekle uğraşmak oldu. Hamdolsun bu mücadelede hedeflediklerimizin yüzde yetmişini yaptık, kalan yüzde otuzluk kısmında ise başarılı olamadık ama onu da son on yıllık süreçte elimizdeki basın aracılığı ile kamuoyu ile paylaştık. Amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. İnsanlarla olan meselemiz onların topluma verdikleri zararı ortadan kaldırmaktır, bu anlamda muhatabımız kim olursa olsun asla taviz vermeyeceğimizi de buradan ilan ediyorum.
Basın camiasına girdiğimiz günden bugüne kadar gerek yaptığımız haberlerde gerekse yazdığım köşe yazılarında asla kimseyi aldatmadım, yalan yanlış yazmadım, sadece zaman zaman yaptığımız eleştirilerde eleştiri sınırını aştığımız için tazminat ödemek zorunda kaldık. Ama bundan da asla pişman değilim, zira zaman zaman basın kanununun verdiği haklar muhataplarımızın yaptıklarını eleştirme noktasında yetersiz kalmaktaydı, o nedenle de o insanları toplumun anlayacağı dilden ve acımasızca eleştirmek zorunda kaldığımızdan bu tür sıkıntılarla karşılaştık. Ama bazı ahlaksızların yaptıkları gibi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan konuları sanki gerçekmiş gibi topluma sunmadık. Bunu yapan insanların dertlerini ve karakterlerini çok iyi bildiğimden onları adalete teslim edip gülüp geçiyorum. Ancak son günlerde Samsun Adliyesinde de çok enteresan olaylar yaşanmakta, yasada açık ve net bir biçimde suç olduğu yazılı olan konularla ilgili bazı yargı mensuplarının verdikleri kararları hem HSYK’ya taşıyacağım hem de isimlerini zikrederek burada sizlerle paylaşacağım. Hatta ve hatta izin almaksızın kimlerin hangi telefonları dinlediklerini de zamanı geldiğinde yazacağım. Bu kadar ayrıntının ardından gelelim bugünkü konumuza;
Malumunuz benim bu şehirde en çok sevdiğim kişilerin başında Adem Güney gelir, onu o kadar çok severim ki anlatamam. Son yirmi yılımın tamamına yakını onunla mücadele ile geçti. Bu mücadelede en büyük amacım bu arkadaşın siyaset dışında kalması olmuştur.. Neden bu kadar mücadele ettin? Derseniz, kendisini bu şehirde en iyi tanıyan iki kişiden birisi benim. Siyasete girmesi halinde şehre vereceği zararları benden iyi kimse bilemez. O nedenledir ki onun siyasete girmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım, hamdolsun 2011 yılında Vekil listesine girmesine engel olmayı başardım. Arkadaş bu olayı çok iyi bildiğinden şimdi beni yok etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor, hatta ortak bir arkadaşımız bana dedi ki, onun işi bitti falanca davalardan ceza alacak demiş, o konuyla ilgili de zamanı geldiğinde belgeleri ile yazacağım.
Siyasette yol almasının tek yolunun benim önümü tıkamak olduğunu bilen Adem Güney kurduğu bir site aracılığı ile sürekli aslı astarı olmayan haberler yayınlıyor, biz de bunları Mahkemelere taşıyoruz, Mahkemelerin tavrının ne olacağını da sizlerle ve gerekli yerlerle paylaşacağım. Adem Güney benden o kadar rahatsız olmuş ki anlatamam. Adamcağız neyim var neyim yok araştırmış, sağ olsun bazı memur arkadaşlar da yardımcı olmuşlar ama hiçbir şey bulamayınca bu kez kendilerine giden resmi evraklar içerisinden seçip tamamen yalan haberler üretmişler. İşte şimdi yazının altına koyacağımız belge bunlardan bir tanesi, bundan üç, dört yıl önce Çiftlikte bulunan Kız Öğrenci yurdumuza çok su parası gelince orada elle bir keson kuyu vurduk, kuyuyu vururken de DSİ’ye müracaat edip ruhsata tabi olup olmadığını sorduk. DSİ elle vurulan ve keson kuyu olarak tabir edilen kuyuların ruhsata tabi olmadığını söyledi ve biz 120 cm genişliğinde, 23 metre derinliğinde bir kuyu vurduk ve anında SASKİ’ye atık suyunu bağlattık. Zatı muhterem şimdi bunu şikâyet etmiş ve DSİ’de kendisine kuyunun kaçak olmadığını yasal dayanaklarıyla bildirmesine rağmen kuyuya gelip teknik bilgilerini idareye sunan ve kaçak olmadığı açıkça ortada olan raporu sanki kaçakmış gibi haber yapıp herkese Facebook hesabından yollamışlar. Şimdi size DSİ’nin Adem Güney’e yazdığı yazıyı aynen sunuyoruz, bu yazıdan sonra yapılan haber ahlaksızlığın daniskası mı? değil mi? Siz karar verin; çalışacağımzan ceza alacak dahi demiş, o konuyla ilgili de zamanı geldiğinde şeyi yapıyorn siyasete gşrmemesi için elşmden