AK PARTİ'DE LİSTELER NASIL OLUR?
Her insan yaptığı işte başarılı olmak ister, hatta yaptığı işi en iyi kendisinin yaptığını iddia edip mesleğinde çok kötü olanlara da rastlamadık değil. Gazetecilik mesleğinde herkesin bir ihtisas alanı vardır. Kimi magazinden anlar, kimi ekonomiden anlar, kimi siyasetten anlar, kimi de spordan anlar… Bugüne kadar spor yorumu yaptığımı gören var mı? Olamaz, zira spor hiç anlamadığım bir konudur. Ama maşallah bazı arkadaşlar var ki hem spor yazarlar, hem siyaset yazarlar, hem ekonomi yazarlar… Sizin anlayacağınız, bu arkadaşlarımızın bilmediği hiçbir şey yok. Ancak yazdıkları ile gerçekleri karşılaştırdığımızda çok daha farklı bir tabloyla karşılaşınca, kimin dağarcığında neyin olup, neyin olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. İnsan bir şeyi yazıp çizerken azıcık düşünmeli. Bu yazdığım şey yarın karşıma çıkarsa ne derim, söylenenler unutulur ama yazılanlar yıllar geçse de arşivlerde kalır ve birileri zamanı geldiğinde çıkarıp gözünüzün içerisine sokar.
Geçtiğimiz yazımda AK Parti’nin genel durumundan bahsetmiştim. Bazı okurlarımız, cesaret hapı mı içtin diye yorum yapmışlar. Oysaki o arkadaşlar bu güne dek yaşadıklarımızı bilseydiler hiç de bu yorumu yapmazlardı. Biz doğruları yazıp çizdiğimiz için çok büyük bedeller ödedik, hâlâ da ödemeye devam ediyoruz. Doğru olanları yazıp çizmek öyle zannedildiği gibi kolay olmuyor. Bir de bakmışsınız ki elinizde valiziniz, Medres-i Yusufiyye’nin yolunu tutmuşsunuz. Zaten işin önemli olan kısmı da burası değil mi? Bir insan doğru bir şeyi yaparken bunun bir bedelinin olacağını bilmek zorundadır; aksi halde çiçekten, böcekten, lalezar bahçesinden gül demetlerinden bahsetmek zorunda kalırsınız.
Son zamanlarda bazı meslektaşlarımızın büyük siyaset üstadları haline geldiklerini görünce şaşırmıyorum dersem abartmış olurum! Bu arkadaşlarımız o kadar enteresan konulara değiniyorlar ki aklınız şaşar, dersiniz ki AK Parti’nin MKYK’sında görev yapıyorlar da bu kadar bilgileri var. Oysa ki biz her Allahın günü Ankara’nın en ince dehlizlerinde siyaset yapan insanlarla görüşmemize rağmen onlar kadar rahat yazamıyoruz. Zira siyasette her an her şey değişebilir. 7 Haziran seçimlerinde yaptığımız tahminde iki kişide yanılmıştık, birisi Çiğdem Hanım, bir diğeri de Hasan Basri Kurt isimleri idi. Bizden başka bu şehirde bir Allah’ın kulu öyle bir tahmin yapmamıştı. Zira biz tarafsız bölgelerde dolaşıyoruz, taraflı bölgelere gitsek de karşı tarafı da dinlemeden yazıp çizmemeye özen gösteriyoruz.
1 Kasım seçimlerine gelince; Bu konuda iki aşama söz konusuydu. Birinci aşama AK Parti Büyük Kongresi idi. İkinci aşama ise Başkanlık Divanı’nın oluşmasıydı. Bu iki aşama bittiğine göre şimdi listelerin nasıl şekilleneceğe gelelim. Bu konuda konuşabilmek için tabandan ziyade AK Parti Genel Merkezi’ndeki güçler dengesine bakmamız kazım. Şayet Davutoğlu MKYK listesinde yaptığı gibi Cumhurbaşkanı’nın isteklerine boyun eğer ise o zaman Samsun listesinde çok bir değişiklik olmaz. Belki tek bir isim değişir, iki dahi olacağını sanmam. Yok, Davutoğlu MKYK da yaşadıklarının rövanşını almaya kalkıp listeleri yaptıktan sonra kendi eliyle gidip Yüksek Seçim Kurulu’na verirse işte o zaman yandı gülüm keten helva… O minvalde bir liste oluşur ise listenin ilk sırasında Çağatay Kılıç, ikinci sırasında Çiğdem Karaaslan oturur, ondan sonraki isimlerin tamamına yakını değişir.
Diyeceksiniz ki Davutoğlu o cesareti gösterebilir mi? İşte orasını ben de bilemiyorum. Davutoğlu’nu çok yakından tanımadığım için bir şey söyleyemiyorum. Şayet lider olmak gibi bir niyeti varsa ikinci şıkkı uygulamak zorundadır. Madem siz bana MKYK’da bunu yaptınız, ben de Milletvekili listesinde rövanşını alırım, der ise Parti’nin sahibi olur; aksi halde Parti’nin sahibi Reis’tir. Peki bu yolu denerse sonuç alır mı derseniz, vekil listesini istediği gibi yaparsa ileride o vekillerle teşkilatlara rahatlıkla hâkim olur. Aksi halde emanetçi olarak bir süre daha orada durduktan sonra Parti’nin oyu daha da geriye geldiği an olağanüstü bir kongre ile siyasi hayatına son verilir. Bu, siyasetin doğasıdır. Hangi parti olursa olsun bundan başka alternatifi yoktur. Tabii ki bu arada bir de Abdullah Gül, Bülent Arınç ekibi var. Onlar da siyasi hezimetin ardından parti kurarsalar şaşmayın. Sizin anlayacağınız şu an itibarı ile AK Parti’de üç ana unsur var: İlki Reis, ikincisi Davutoğlu, üçüncüsü ise abdullah Gül. Son büyük kongre ile Abdullah Gül ve ekibi tamamen dışlandı. Şimsi sıra geldi Reis Davutoğlu güç denemesine. Burada Reis her zaman güçlü gibi görünse de konumu itibariyle çok fazla ortaya çıkıp siyaset yapma imkânı yok. Zaten O da bunun farkında olduğundan, kendisine göre haklı olarak ikilemi ortadan kaldırabilmek için Başkanlık sistemi diyordu ama şartlar elvermedi. Önümüzdeki Cuma gecesi kimin patron olduğu ortaya çıkacak. Bakalım ne olur… Her şeyin hayırlısı diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.