İlkyazımızda şirin güzel ilçeme dikkatleri çekmek istiyorum.
Varlıklar içerisinde yoklukların merkezi. Türkiye"de siyaset oy endeksli olarak anlaşılmakta ve öyle uygulanmakta. İlçemde 12.000 oy ile ne sandığı değiştirmek mümkün nede milletvekili çıkarmak. Hal böyle olunca siz siyasetçi olsanız sessiz hıçkırıklarla ilçeme hizmet deseniz gücünüz bu verdiğiniz oy kadar ne yazık. Onun için bekleyin sabredin olacak koşacak derken atınız daha ilk yüz metrede yarıştan kopmuş oluyor. Beyazın kaderi kirlenmek siyahın kaderi suçlanmak derler ilçem tamda bu söze uygun yönetiliyor şu an.
İlçemde 1991 yılında zamanın öyle bugün ki gibi tek başına iktidarları yok. Ama öyle siyasetçileri var ki kapıdan kovarsınız bacadan geri gelir ve isteğini alan cinsten. Sağlık meslek lisesi getirilmiş ilçeme her şeye rağmen. Sonra yılar yılları kovalamış. Yurtsuz vatansız garipler misali o binadan bu binaya dolaşıp durmuş bizim okul. Mezunlar vermiş çocuklarımız hastanelerde göreve başlamış aileler mutlu.19 yıl sonra artık hasta İnsan muamelesi gören okulumuz yatağında ölümü beklerken şu anki ilçe kaymakamımız ve bazı sivil toplum örgütlerinin gayreti de hastayı kurtarmaya yetmemiş. Şuan görev başında olan seçilmiş siyasetçiler kendi çıkarlarını gözetmekten ve yandaşlarının menfaatlerini kollamaktan var olan değerlerimize sahip çıkmaya vakit bulamamıştır. Sonuç olarak hasta insan ölmüş. Geldiğimiz noktada koltuklarında oturan siyaset yapan adamlar gayet pişkin ne yapalım olmadı. Yakında Havza ilçesi var oraya giderler diyebilme becerisini göstererek alkış aldılar. Siz ve sizin gibi düşünen insanlar askerlik şubesi kapandığında da aynı türküyü söylüyordu. Yıllardır merkezi bütçeden bir tane dahi okul alamayan sadece ilçemize gelen bürokratların becerileri ile yapılan binalar haricinde icraatı olmayan tek partili siyasi bir gücün imkânlarını mesailerini kendi ve etrafındakilerin menfaatleri için kullanan zavallı siyasetçilerimizin o koltukta nasıl kaldıklarını anlamak izah etmek mümkün değil gerçekten. Kapatılan bir okulun ne ifade ettiğini idrak edemeyenlere söylenecek söz bulmakta zorluk çekiyorum.
Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi. Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi. Usta, 'Şimdi o tuzu suyun için at' dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.
Sonra usta 'Şimdi o suyu iç' dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta 'Nasıldı tadı' diye sordu. Çırak nefretle, 'Çok acı' dedi.
Usta çocuğa 'Tuzu yanına al gel, gidiyoruz' dedi.
Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.
Usta çırağa 'Bütün tuzu göle dök' dedi. Çırak söyleneni yaptı. Usta 'Şimdi gölün suyundan iç' dedi. Çırak içti.'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta. Çırak, 'Çok güzeldi' dedi.
'Peki, tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de. Çırak 'hayır' dedi.
Usta çırağı karşısına oturtup seçim senindir: Ya bardak olacaksın ya da göl...'Biz göl olamadık bardak kaldık. Garip olan acı suyu içiyor tükürüyor ama hala kendimize gelmiyoruz.
Her şey gölünüzce olsun.
Akdağın.Eteğinden II
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.