Evet Dostlar…
Sancılı bir kan değişimi yaşıyoruz.
Kana virüs karıştırılmıştır.
Ben hiçbir zaman partili olmadım.
Olamadım.
Siyasileri hiç sevemedim.
Hiçbir partiye de üye olmadım.
Hiçbir siyasetçiden de asla nemalanmadım.
Onun için her zaman bildiğimi;
Dobra dobra söylerim.
Neden bu acı biberli girişi yaptım?
Söyleyeyim;
Televizyonda Kongre sahnesini izliyorum.
Yüreğime su serpen bir sahne;
Halef-selef Başbakan yanyana oturdular;
Ancak birbirlerinin yüzüne hiç bakmadılar.
Fakat birbirlerine hiç bakamadılar.
Aralarında gerilim var!
Her an kopmalar olabilecek bir hava!
Davutoğlu ve Yıldırım’ı yan yana oturmuş;
Görmemdir.
Davutoğlu fanatiği değilim.
Eleştirdim ve eleştiririm.
Ama özellikle bugünler;
Tam formuna girmişti.
Bu izlenim bana şu gerçeği ima etti ki;
Bu Halef-Selef Başbakan;
Rakip olarak birbirinin kuyusunu;
Baştan beri kazmayla mı;
Meşgul olmuşlar?
Yarış çekişmeleri doğaldır.
Üçüncü Havaalanı… 3. Boğaz Köprüsü…
Marmaray kimin ürünü?
Yüksek Hızlı Tren… 5 Bin Km Bölünmüş Yol!
Dile kolay!
Amma Ulaştırma’da gerçekleşmiş!
Davutoğlu Hoca…
Dışişlerinde çok başarılı…
Bir zamanın Atom Karınca’sı değil miydi?
Dış ilişkilerde çok başarılı;
Amma iç politikada olması gerekeni yaptı.
Muhalefetle çatışma değil,
Barışık olma yanlısıydı.
Bu yönüyle Reis’ini çilelerden çıkardı.
İl ve ilçe yöneticilerini hiç beğenmedi.
Beştepe’den seslenerek;
İmze yetkisini elinden kaptı aldı.
Son kopuş nerede oldu?
Elbette Vali ve Emniyet Müdürü konusu.
Üçlü kararnamede engeli seçti.
Başkan Erdoğan Denizli'de yaptığı konuşmada;
"Cumhurbaşkanı bu ülkede kuş uçsa bilecek.
Köprüyle… yolla… havalimanı ile;
tek tek ilgilenecek" dedi.
Davutoğlu Hoca da cevabında;
“Biz koşacağız…
Yavuz Sultan Selim köprüsüyle de ilgileneceğiz.
Boğazın altından geçen tüp geçitlerle de...
Biz cumhurbaşkanlığı makamını;
bir dinlenme makamı olarak görmüyoruz.
Orası hizmet makamı" dedi.
Şu izlemimi de ben ekleyeyim;
Davutoğlu Hoca sık sık; “Allah!”…
“Allah’ın yolu “ derken;
Binali;
“Tayyip Erdoğan!”… “Erdoğan’ın yolunda!”
Sözlerini kullandı.
İşte sancılar burada başlıyor.
Sık sık tekrarlıyorum ya;
Oğuzhan Asiltürk’ün YİK’inden ne farkı var!
“Benden sonrası Tufan!”
Ne kadar zorbaca bir deyiş!
Öyle sancı üretir ki sonrası kanser! Tümör!
Seni oraya götüren milli irade;
Bir anda alaşağı eder.
Tıpkı benim bu feryadım gibi!
Hoca diyor ki; “ne suç işledim?”
Yücelerden… ilahlaşanlardan cevap:
“Gözümün üstünde kaşım var dedin”
Eğer suç bu ise;
El insaf!
İşin akıbetini sadece İlahımız bilir.
N’olur ilahlaşmayalım…
Has güzel işinde başarıyla giderken;
İmza yetkilerini elinden aldım!
Neden?
Gözümün üstünde kaşım var dedin!
Ne derler?
“Al senin olsun!
Ben ilahlaşan kullar önünde eğilemem”
MKYK gençleştirildi…
Kadınlaştırıldı.
Elbette bu gelişim;
MYK’yı silbaştan edecek mi?
Erkekler ihaleden ihaleye koşarsa;
İş yürütmek kadınlara kalır;
Örgüt de kadınlaşır.
İşte 7 Haziran uyarısı!
Milli irade tanrılaşanlara;
Haddini bildirir.
Şimdi Anayasa… Başkanlık Sistemi…
Önce Anayasa’da Eyaletler belli olursa;
İşte başarılı bir Başkanlık sistemi!
Yoksa Başkanlık sistemi hayal olur.
Yok Meksika tipi Başkanlık…
Orada tanrılaştırma var!
Partili Başkanlık çok gülünç!
O zaman Başkan’a ne gerek var?
Bu hırlaşmaları ikili meclis
Yatıştırır;
üst kanadına senato…
alt kanadına temsilciler meclisi...
Beştepe senato olur.
Parlamento meclisi de Halk Meclisi olur.
Zaten Beştepe kurulurken;
Binali orada başbakan rolündeydi.
Davutoğlu Hükümetine saldırıyordu.
Tek ben varım; herkes benim kulum!
Dersen; haykırırsan;
Bu düpedüz ilahlaşmadır.
Kul olanlar göreve devam eder;
Azıcık yan basan, kulluğunu yitirir;
Çeker gider dersen;
Seni de denetleyen milli irade vardır.
Sancılı kan değişimi kangrenleşmesin.
AKP’de Sancılı Kan Değişimi
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.