Dünkü yazımın sonunda bir müteahhit arkadaşın üzerine neden bu kadar gidildiğini, olayın perde arkasında ne olduğunu yazacağımı belirttiğim için; bugün, olayın ayrıntılarını vereceğim.
Doğrusunu ararsanız böyle bir konuyu yazmayı hiç düşünmemiştim; ancak, birkaç gün önce sevdiğim bir dostumun, ofisine ziyaretine gittiğimde, bana ilk sorusu; "Gazeteyi kurar iken; bu müteahhit arkadaş, sana yardım etti mi?" olunca dedim ki; "O arkadaş, bırak bana yardım etmeyi, zavallı adam, sürekli Büyükşehir Belediyesi'ne iş yaptığı için bana selam vermeye korkuyor."
Allah'a hamd olsun ki bu gazetede hiç kimsenin 1 kuruş parası olmadığı için ben, bu kadar rahat yazıyorum. Şayet bu gazetede birilerinin parası pulu olsa idi ben, bu kadar rahat yazabilir miydim?
Bu şehirde, yanlış yaptığında hakkında yazı yazamayacağım kimse yoktur. Bunun en güzel örneğini de, son günlerde Büyükşehir Belediyesi'nde yaşananlarla ilgili, hiç kimse sesini çıkaramazken biz yazdık. Nihayet dün, sadece bir gazete küçücük bir haber yaparak olayı okuyucuya duyurmuş. Diğerlerinde ses, seda yok.
Gelelim mevzumuza...
Bundan iki yıl önce, belediyedeki odamda oturmaktayken, yaklaşık 15 yıldır tanıdığım bir arkadaş, ziyaretime geldi. Arkadaş diyorum, ancak kendisi benden yaşlı olduğundan kendisine sürekli ağabey diye hitap ederim. Kendisi aynı zamanda bir cemaatin önde gelen isimlerinden. Cemaat, siyasetle ilgilerinin olmadığını söyleyen bir cemaat.
Bu ağabeyimize babadan hayli miras kalmış. Paraya ihtiyacı yok. Oda dolu olduğundan olsa gerek, hayli bekledi. Bitişik oda da dolu olduğundan bekleme süresi hayli uzayınca kendisine, "Ağabey, senin ne işin var? Ziyarete mi geldin, yoksa hallolması gereken bir işin mi var?" diye sorunca, "Benim işim özel. İkimiz görüşeceğiz. Beklerim." dedi. Ancak gelen giden bir türlü bitmeyince, kendisini konferans salonuna alıp orada dinledim. Dinleyince dudaklarım uçukladı.
Ben o güne kadar SASKİ bünyesinde bana sözünü ettiği ihalenin nasıl yapıldığını, kimlerin gireceğini, yeterliğin nasıl alındığını bilmiyordum. Bilsem de beni hiç ilgilendirmiyordu. Meğer, bizim cemaat mensubu zatı muhterem, iktidar partisinin il yönetim kurulundan 2 muhteremle ortak olmuş. Ortaklardan biri, ailece müteahhit; baba, bir partide, her kardeş ayrı bir partide. Muhalefet olma şansları olmayan bir ortak. Diğerindeyse 10 parmağın onunda ayrı marifet... Siyaset dersen var, müteahhitlik dersen var, hukuk adamlığı dersen var. Sizin anlayacağınız olmayan yok.
Peki ne istiyor bu cemaat mensubu ağabeyimiz? Çok mütevazı bir talep... Bu üç muhterem, (Pardon bizim cemaat mensubu ağabeyimiz, adı lekelenir diye mimar olan eşini şirkete ortak yapmış, o yüzden iki muhterem bir de muhtereme demeliydim) ihaleye girebilmeleri için almaları gereken yeterlik belgesini alamamışlar. Çünkü şartları tutmamış.
Bu kadar millete, devlete, vatana faideli insanlara adam, yeterlik belgesi vermez mi!..
Bu kardeşlerimiz, Allah Allah deyip malı götürmek isteyen insanlar. Yurt dışında, yurt içinde bir sürü öğrenci okutuyorlar. Belediyeden sürekli iş alan müteahhit arkadaşımız, inançsız, ne idüğü belirsiz bir adam. Ne zaman ki biz, soluğu adliyede aldık; bu ortaklardan biri olan hukukçu kardeşimiz, yanıma gelip, "Bak Adnan, bu müteahhit arkadaşın ihaleye girme yasağı vardı. Siz buna rağmen ihaleye sokmuşsunuz." der demez bende jeton düştü.
Şimdi bu müteahhit arkadaşımıza neden bu kadar yüklenildiğini anladınız mı? Adam, mahkemeye düşer düşmez bütün bankalar, teminat mektuplarını nakde çevirip adamcağızın nasıl perişan olduğunu anladınız mı? Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; Allah kimsenin ahını kimsenin yanında bırakmaz.
Bu şirketin 2 numaralı ortağının icraatı ve 3 numaralı ortağın icraatını izin verirseniz daha sonra yazayım. Bu günlük bu kadar malumat yeter sanırım.
Hoşça kalınız efendim.