Allah'ın takdiri dışında bir yaprak dahi oynamaz. Bu hakikati Kur'an bildirmektedir. İnsan bir çok plan ve program yapar, hayâller kurar, bunların bazıları gerçekleşir, bazıları da gerçekleşmez. Gerçekleşenler için doğru plan yapıldığı, gerçekleşmeyenler için de planlamanın uygun düşmediği düşünülür. Halbu ki ! Kişi üzerine düşeni yapmış, gerçekleşen plan Allah'ın da takdirine uygun olduğu için gerçekleşmiş, diğeri de Allah'ın takdiri gereği gerçekleşmemiştir.
İnsan kendisi için neyin hayırlı neyin şerli olduğunu bilemez. Bunun için de, bazen kendisi için hayırsız sonuçlar doğuracak isteklerde de bulunabilir. Allah sevdiği kulunun, yani kullardan olan dostlarının zor durumlara düşmesini istemez, yardımını istediği ve dostu olduğu kullarına yardım eder. Yardımıcısı Allah olanın da yaptığı hiçbir iş hayırsız olmaz.
Allah dilerse bir karınca bir deveyi yere çakar ama Allah müsade etmedikçe bir deve kuyruğundaki sineğe bile hükmedemez. "Ben sizin Rabbınızım" diyecek kadar âsileşen Nemrut, halkının gözü önünde burnuna giren bir sivri sineğin gücüne engel olamamış, kendi kafasını duvarlara çarparak ölmüştür. Malıyla topluma meydan okuyup, İlaha karşı gelen Karun'u, malıyla birlikte toprak yutmuştur. Mutlak güç Allah'a aittir.
Allah'ın dışında belirleyici olduğunu düşünmek, hatta yapılan doğru işlerin yegane adresinin akıl olduğunu söylemek, "Şirk" olur. Mala, mülke, güce, akla, servete, şöhrete ve kişilere belirleyici olma rolü yüklemek de "Şirk"tir. Şirk, dünyada huzursuzluk, ahirette mutsuzluk vesilesidir. Sonucu cehennem olan bir düşüncedir. Şirk; bazen zihni kabullerle oluşur, bazen de ilaha ortak anlaşılacak eylemlerle kendini gösterir.
Bütün beşeri güçler yok olmaya mahkumdur. Güç yoktur, sorumluluk vardır. Yetki, makam, imkân, mekân, ünvan gibi dünyevi kariyerler güç değil, sorumluluk oluşturur. Bunların güç olarak kabul edildiği anda Yaratıcıya ve mutlak güç sahibi olan Allah'a şirk koşulmuş olur. Hâlbuki, her şeyin sahibi, her şeyin belirleyicisi Allah'tır. Allah dilerse her şey olur, Allah dilemezse hiçbir şey olmaz. İnsanların gayreti sadece sorumlulukların yerine getirilmesinden ibaret beşeri tasarruflardır.
Üzülmek ve sevinmek beşeri duygudur. Ancak, üzülme nedeni olan durum da, sevinme gerekçesi olan olay da Allah'ın dilemesiyle gerçekleşmiştir. Bunu söylerken beşeri iradenin sorumsuzluğundan bahsetmiyoruz. Aksine, kul; hayâl kurar, planlar yapar, çalışır, tevekkül eder, sonuç Allah'ın dilemesiyledir. Beşeri sorumluluk da, kişinin yapmak zorunda olduklarıyla sınırlıdır.
Nemrut, Firavn, Karun; her birisi beşeri alemde kendilerini idari ve mâli ilâh ilân etmişler ama her biri de, ilahı olduklarını söyledikleri toplum önünde küçük düşecek şekilde gebermişlerdir. İlahlık iddia eden bunlar Allah'a kafa tutmuş, Allah da onları rezil rüsvay etmiştir. Mutlak güç Allah'ındır ve tek otorite Allah'tır. İlahlık iddiasında bulunanlara itaat, hürmet ve hizmet de şirk'tir.
İdari yetkiyi ve imkân sahibi olmayı; güç gösterisine dönüştürüp, diğer insanlara karşı gösteriş vesilesi yapmak şirk'tir. Allah'ın gücünü unutup, pozisyonu ve imkânları güç kabul edenleri Allah hem dünyada hem ahirette rezil etmektedir. Zira Allah otoritesine ortak kabul etmemektedir. Çünkü Allah; kainatı ve ahireti mutlak güç sahibi olarak, tevhit esasına göre yaratmış ve şekillendirmiştir.
Hülasa ! Allah ne dilerse o olur, dilemediği hiç bir şey de olmaz. İnsana düşen sorumluluklarını yerine getirip, tevekkül etmektir.