ALLAH KORKUSU OLMAYAN HER ŞEYİ KONUŞUR
Malumunuz köylerde sınır davaları çok olur, okur-yazar oranının düşük olduğu dönemlerde insanlar şikayetlerini arzuhalciler vasıtası ile yaparlardı, hatta köylerde yaşlı insanlar askerdeki çocuklarına, gurbetteki yakınlarına mektup göndermek için köyün gençlerine ricada bulunup, mektup yazdırırlardı, gelen mektupları da aynı şekilde gençlere okuturlardı. Köyde komşusu ile sınır kavgası yapan yaşlı bir teyze şikayet için ilçedeki arzuhalciye gider, durumunu anlatıp, evladım bana bir istida yaz der( Eskiden dilekçenin adı istida imiş). Arzuhalci yaşlı teyzeye Teyzeciğim birkaç türlü istida(Dilekçe) var hangisinden yazayım diye sorunca yaşlı teyze merak içerisinde evladım istidanın da çeşidi mi olur diye sorar. Bunun üzerine arzuhalci teyze üç çeşit istida(Dilekçe) var, birisi çok basit yazılır, fiyatı da çok ucuzdur, ikincisi biraz daha uğraşılarak yazılır onun fiyatı da normaldir, birde pahalı olanı var ki onun için çok zaman harcarız ama şikayet ettiğin adamın anasını ağlatırız der. Zavallı kadın komşusuna sinirli olduğundan en pahalı olanından ister, arzuhalci de yalan, yanlış bir sürü ilaveler yaparak dilekçeyi yazar. Arzuhalci dilekçeyi bitirip tamam teyze yazdım deyince yaşlı teyze evladım bir oku da dinleyeyim, pahalı dediğin istida nasıl olmuş merak etim der. Bunun üzerine arzuhalci yazdığı dilekçeyi okur, yaşlı teyze dilekçeyi dinleyince şaşırıp kalır ve der ki Vay gavur oğlu gavur, bana neler neler yapmış da benim haberim yokmuş
Bu Hikayeyi anlatma nedenim geçtiğimiz hafta Anadolu ajansından hak etmediği bir biçimde işine son verilen eski Bölge Müdürü Harun Çelik'in açtığı davanın duruşması vardı, duruşmaya hem Harun Çelik, hem de Anadolu Ajansı tanık sundu, mahkeme Hakimi herkesi dinleyebilmek için bir gününü bu davaya ayırmış. Anadolu Ajansı adına Harun Çelik'in aleyhine tanıklık edenlerin bir kısmı o kadar enteresan şeyler söylemişler ki aklınız şaşar, onları duyunca yaşlı teyzenin hikayesi geldi aklıma meğer ben neler, neler yapmışım da benim haberim yok. Anadolu Ajansını ben yönetiyormuşum, bana sormadan bir şey yapmazlarmış, Harun Bey benim çok yakın arkadaşım dediğimi yapsaydı bu sıkıntıları hiç çekmezdi.
Harun Çelik ilk Samsun'a atandığında kendisini hiç tanımazdım, o da beni tanımazdı ama benimle ilgili o kadar çok şey duymuş ki adamcağız hayalinde beni çok kollu bir canavar olarak düşünüyormuş. Şehrimize her atanan Bürokrata hoş geldin ziyaretine gittiğim gibi Harun Bey'i de ziyarete gittim, bana verdiği ilk intiba çok olumlu oldu, zira kişileri değil, olayları konuşan, Asya alt Kıtasından Afrika'ya, Avrupa'dan Amerika kıtasına varıncaya dek Dünyayı gezip görmüş, pek çok sayıda eseri olan, Filistin, Hindistan, Pakistan, İran gibi Müslüman ülkelerde olup, biteni çok iyi bilen, o coğrafyaları gidip yerinde görerek olayları tahlil etme imkanı bulmuş, hayatının belli bir dönemini yurt dışında geçirmiş, dop dolu bir arkadaş olduğunu görünce kendisine içim ısındı.
Harun Bey benimle arkadaşlık yapmanın bedelini çok iyi biliyordu ancak aklı, duyguları, gönlü benimle olmaktan keyif alıyordu, doğrusu bu keyif alma olayı tek taraflı değildi, ben de kendisini sevmiştim ve onunla geçirdiğim zamanlar benim için en kıymetli zamanlardı. Onunla beraber olduğumuzda kimse ile ilgili konuşmayız, tamamen İslami, Kültürel ve edebi sohbetlerimiz olur, zaman zaman da tartışırdık ama hiçbir zaman küsmezdik. Harun Bey'in Samsun'a atanmasını isteyen siyasi irade bizimle kavgalı olduğundan Harun Bey'in iki arada bir derede kaldığı zamanlar oluyordu, hatta bir dönem siyasi destekçilerinin çok yoğun baskısına maruz kalıp, benimle görüşmediği de olmuştu ancak o dönem onun için de benim için de sıkıntılı bir dönem oldu. Zira biri birini sırf Allah Rızası için seven iki insanı ayırmanın ne demek olduğunu ve bu insanların çektiği acıyı gönül nedir bilmeyenler anlamaz. Onlar Şeytanı bir yana İmanlarını bir yana koyup, şeytanı tercih ettiklerinden gönül denince akıllarına Gönül Yazar gelir.
Harun Bey ile benim birlikteliğimi hazmedemeyen bu insanlar Harun Bey'e öyle bir tezgah hazırladılar ki aklınız şaşar, tezgahla ilgili detaya girmeyeceğim, zamanı gelince onu da yazarız. Harun Bey sadece bölge Müdürlüğünden alınmadı, adamcağızın iş akdi feshedilmek sureti ile ekmeği ile oynandı, sadece ekmeği ile değil, onuru ile oynandı, ömrü hayatında küfür nedir bilmeyen adama Devletin en üst düzeyindeki yöneticilerine hakaret ettiği söylendi. Sizin anlayacağınız Harun Bey hayatının en büyük imtihanı ile karşı karşıya geldi ama yılmadı, usanmadı, ona bu tezgahı hazırlayanlara zerre kadar minnet etmedi, adam gibi dimdik durdu ve sonunda da başardı. Harun Bey ekonomik bakımdan kendi ayakları üzerinde durma noktasına geldi, şirketini kurdu, işleri yoluna girdi ama manen çektiği sıkıntının hesabını sormak adına mücadeleden asla vaz geçmedi. Peki karşısındakiler ne oldu derseniz çok yakın zamanda onu da Allah'ın izni ile göreceğimizden en ufak bir şüphem yok. Geçtiğimiz hafta Harun Bey'le ilgili davada Mahkemeye gidip saatlerce beni konuşup, hiç ilgisi olmayan şeyleri konuşanlar unutmasınlar ki onlardan hem bu Dünyada Mahkemelerde hem de Ruzi Mahşerde hesaplaşmamız çok ağır olacak, konuştukları yalanları ispat edemez iseler benden çekecekleri var. Bir insan Allah'tan korkmaz ise her şeyi konuşur ama unutmayalım ki herkesin hesabı varsa Yüce Allah'ın da hesabı var.Bu duygu ve düşüncelerle kalın sağlıcakla