O dünyaya geldiğinde dört yaşlarındaydım. Abi olmanın ilk gününde hissettiğim bu duygu benim için bir ilkti. Yani sorumluluk...
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra ona yeşil ve sarı renkleri olan oyuncak bir kamyon almışlardı. Bende o vesileyle o kamyonun şoförü olmuştum.
Üstüne oturur ve " hadi çek beni hızlı hızlı" diye seslenirdi çünkü. Bende çeker iterdim onu, yani şoförlük yapardım. Zevkliydi!
Aramızdan ne su sızardı ne de sızıyı oluşturacak bir çatlak oluşurdu. Bizde haliyle bazılarınız gibi tartışır, dayanamayıp hemen barışırdık sonra.
Onunla küs kalınmazdı. Mahallede hemen hemen herkes en güzel gözlerin onda olduğunu söylerdi. Yani altın bakışlı çocuğun pırıl pırıl gözlerinden bahsederlerdi.
Överek bitiremezlerdi. Abisi olarak kendisi adına sevinirdim bende. Bir de ilkokulda çektirdiği resimler vardır ki eline alıp baktığında ışıldamaya başlar validenin gözleri bugün hala!...
Aynı giyinir, aynı oyuncakları paylaşır oynardık. Yani eşitliği hissedebiliyor, birlik-beraberlik anlamını onunla o yaşlarda " yaşam pratiği" olarak uyguluyorduk.
Tabi bu kardeşlik birliğine üçüncüsü geldiğinde ben 8 yaşlarındaydım.
Kısacası belirli anıların taze tutulması gereklidir. Olayı farklı açıdan izah edeyim:
Dünyada birtakım ve belirli tarihlerde yer alan özel günler vardır. 23 Nisan, Gençlik ve Spor Bayramı, Sevgililer, Anneler ve Babalar günü.
Farkındaysanız kardeşlik için düşünülmüş özel bir güne yer verilmemiş. Olmaması,aslında her gün, her saniyenin kardeşlik ilan edilmesi mantığıyla yok sayılmış;ama bunu uygulayanların sayısı oldukça kısıtlı. Hatırlatmak isterim ki resmiyetini ve belgelerini görmek istediğimiz " ispatlama" dünyasında yaşıyoruz!
Her günün kardeşlik günü olması gerekirken insanı insandan iterek uzaklaştırmış, bencilliğe başvurmuşlar. Savaşın ve atom bombasının gücüne öyle inananlar var ki terapi görmeleri gerekir.
Savaşı inanç haline getirenler,düşünmeli...
Keşke yine de yılda bir de olsa kardeşlik adına bir gün olsaymış. Belki o gün depremlerden, Hiroşima'dan, tsunamiden ve savaşlardan dolayı ölen kardeşlerimizi hatırlar, gelecekte olan nesiller tekrarlamazlardı bunları.
(doğal felaketlerin şiddeti,üretilen bombalarla arttığı ve kaynaklandığı bilimsel bir şekilde ispatlanmıştı zaten yıllar önce) Fakat hırçınlık aldı başını gidiyor! Nereye mi? Perişanlığa...
Yılda sadece bir gün de olsa " kardeşlik günü" çok görülmüş olmalı ki resmiyete geçirmek için uğraşan hiç kimse olmamış.
Eğer olsaymış başta verdiğim örnek gibi taze kalır, insan öz sevgi verenini özü olarak kabul ederdi. Çünkü özümüz bize öz sevgi verenlerdir. Bunun kan bağıyla hiç bir alakası yok!
Yani herkesle kardeş olunur/olunmalı, özünüzü unutmamak ve hiç kimseden ayırmamak şartıyla! İşte o bir gün dediğimiz kardeşlik gününe ne kadar aç ve muhtaç yaşıyoruz. Bu hasretle alakalı bir düşünceden kaynaklanıyor olsa gerek.
Başta anlatmış olduğum olaya/kendi öz anıma dönecek olursak kardeşlik her zaman ve her an güzeldir diyorum. Şüphe etmez, hırçınlaşmazsınız. Fedakarlığı, paylaşmayı, büyüklük yapmayı ve eşitliği adil bir şekilde öğrenirsiniz.
İşte kardeşimle kendimi bu sebeple anlattım sizlere. Altın kalbi narin bir şekilde atan kardeşin gözleri temiz, saf, berrak, yani yine altından olur.
Dünyada kardeşlik özlemiyle yaşayan bütün insanlara ve öz kardeşlerime barış ve sevgi dileklerimle
Tolga Yavuz