CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yapacağı olası ziyaret öncesinde yeni anayasa ve demokratik açılıma destek şartını açıkladı. "Başbakanla ikili görüşmemde, önce hoş geldin diyeceğim ona" diyen Kılıçdaroğlu, "Sonrasında bizden anayasa ve demokratik açılım konusunda destek isterse, ön şart olarak başta İmralı olmak üzere kimlerle ne görüşüldüğü açıklamasını isteyeceğim" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, tatil planıyla ilgili ise "Tatile gitmek istiyordum. Mümkün olsa kimsenin olmadığı bir yere gitmek istiyorum" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, "Mesela, 'Eylemsizlik, çatışmasızlık dönemi ertelendi' açıklaması var. Bunun hükümet-İmralı ekseninde yapılan görüşmelerle karara bağlandığını herkes biliyor. Başbakan, bu görüşmelerde İmralı'ya ne taahhütte bulunuldu, ne sözler verildi, bunları bir açıklasın. Bunlar bizim açılıma destek verme sürecinde ön şartımızdır" dedi. Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi: "AKP, 'Uzlaşalım' diyor. Bir gelsinler bakalım; öncelikle bu uzlaşalım ifadesinden, hangi konularda uzlaşmak istediklerini görelim. Ortada bir belirsizlik var, 'Uzlaşalım' demekle olmuyor. Anayasa ilgili olarak, ilk üç madde konusunda kurucu irade paralelinde taviz vermemiz mümkün değil. Ancak, Kürt sorunu ve yeni anayasa meselesinin eşzamanlı olarak yürütülmesini, öncelikli olarak bekliyoruz. Erdoğan her şeyi acımasızca kullanıyor. Bunlardan bahseden kişi helalleşmeden bahsedemez. İnancı bile acımasızca kullanıyor, küfür edip, hakaret edip, sonra 'Gel barışalım' diyor. Böyle bir helalleşme sempatik değil. Sonra da sempatiklik olsun, diye balkonda çıkıp 'Helalleşelim' diyor. Daha önce söylediğim gibi ben Erdoğan gibi davalarımı çekmeyeceğim. İsmet İnönü'ye küfredildi, 'BDP ile beş maddelik gizli anlaşma yapıldı' dendi. Bunların hesabını mahkemede soracağız, 'Getiren bakalım bu anlaşma neredeymiş' diyeceğiz.
BAŞKAN EŞİT DURABİLMELİ
Meclis Başkanı'nı tabii AKP seçebilir, istedikleri ismi de getirebilirler. Ama bu zorlu süreçlerde sürecin iyi yürütülebilmesi için meclis başkanı gerçekten uzlaştırabilen, herkesle eşit mesafede durabilen ve en başta da Başbakan Erdoğan'a karşı, gerektiğinde duruş sergileyebilen bir isim olmalı. Gerektiğinde Başbakan'a da 'Yanlış yaptın' diyebilecek biri olmalı. Demokrasimizin en güçlü erkinin, yasamanın başkanı olacak kişi, yürütmenin bir kolu gibi çalışmamalı. Bizim hiçbir isimle sorunumuz olmaz. Kimseye de bir husumetimiz yok. Ama objektif duruşu olan bir başkan istiyoruz. Dış politikada Türkiye, emperyal güçlerin Ortadoğu'daki taşeronu. Gazze'ye; Mavi Marmara gidecekti, seçimden sonra telefon geldi, gitmedi. AKP'li vekiller gemiye binecekti, telefon geldi binmediler. Suriye konusunda da ABD'den gelen telkinlere uyularak bir dış politika izleniyor. AKP herşeyi kendi başına yapıp, bizden saklamaya çalışıyor. Bu süreçte bana Dışişleri Bakanlığı'nın bilgi vermesi gerekirdi. Hadi bakanı geçtik, bari müsteşar gelseydi.
STOCKHOLM SENDROMU
Stockholm Sendromu'nu AKP'ye oy verenler için kullanmak milli iradeye saygısızlıktır. Kısaca siyaseti bilmemek, halka inanmamaktır, seçime giderken her vatandaşın kafasında farklı güdüler, beklentiler vardır, esnafın ayrı, emeklinin ayrı, diğerinin ayrı. Dolayısıyla kimseye 'Sen neden bana oy vermedin, sen şöylesin, diyemezsiniz. Bu söz, MYK toplantısında diğer konular gibi gündeme geldi, ancak benim kullandığım bir ifade değildi. Toplantıya katılan arkadaşlarımız sonuçları buna bağlamadı ama 'Stockholm Sendromu' üzerine de kısa süreli bir tartışma yaşandı. Bu tür toplantılarda her konu yüksek sesle konuşulur. Ancak bunu kimin gündeme getirdiği konusunda net bir isim vermem doğru olmaz."