‘’Bir anne, herkesin yerini alabilen ama onun yerini kimsenin alamadığı kimsedir,’’
Cep telefonu kullanmayı öğrendikten sonra daha rahat bana ulaşmaya başlamıştı Annem. Sık sık arar ve çocukluğumda ki tembihlerini sıralar, her ne kadar yaşım 40 üzeri ve karşımda göreve çıkacak adamlara yapmaları gerekeni anlatırken aramış olsa da . Eğer o gelen çağrıya cevap vermezsem aramanın ardı arkası kesilmezdi, cevap gelmedikçe daha çok panikleyecek ti.
‘’Ne yapıyorsun şimdi ‘’dedi, ‘’Çocuklar yatacak onların sayımını yapıyorum’’ O beni gündüz masa başında çalışan biri olarak bildi hep, ‘’Oralar soğuk hava durumunu dinledim,sıkı giyin üzerin açılmasın ‘’ dedi.’’ Tamam anne ‘’diyerek vedalaştık.
Sonra görev için karakoldan ayrıldık, yarım metreyi bulan kar zirvede tipiye dönüşmüş, intikal esnasında yürüyüş mesafeleri iyice kısalmıştı. Bizim gibi bir grup ile karşılaşsak boğaz boğaza birbirimize gireceğimizin resmidir. Gece 19:00’da başlayan yürüyüş 22:00 sularında belirlediğimiz ilk mola bölgesine ulaştığımızda sona ermişti. Üzerimizde ki çamaşırları kuruları ile değiştirip bölgenin emniyetini alıp bekleyeceğiz diye beklerken çıkan olay birkaç saat sürmüş, kar üzerinde, ardına sadece kafamın sığdığı kaya parçasına vuran mermi birkaç santimle beni korumuştu.
O gece sabah olmak bilmiyordu, bölgemizde kalmamız istendi ve gelen takviye ekipleri beklerken, kar üzerinde donmamak için direniyoruz. Sabah oldu beklenen yardım yeni ulaştı bölgemize, olay yeri inceleme ekipleri ,aramalar koşturmaca derken birilerinin aklına geldik ve çantalara yaslanarak dinlenmeye başladık.
Telefon çaldı ve arayan yine annem. ‘’ Oğlum kötü rüya gördüm,içimde bir sıkıntı vardı sabaha kadar uyuyamadım bir şey mi oldu ?’’ Aslında çok şey olmuştu, ama olmadı diyerek geçiştirdik olayı. Ben Türkiye’nin sıfır noktasında bir dağ başında sıkıntı yaşarken,annem Samsun’da sıcak yatağında bunu nasıl hissedebiliyordu ?
Doğduğumuz günden beri üzerimize titreyen, 9 ay karnında taşırken bizimle konuşmaya başlayan, adımıza hayaller kuran,tüm zorluklara çocukları için katlanan, mücadele eden o muhteşem insanlar. Bizim annelerimiz. Hangi yaşta olursak olalım, onlar için hala çocuğuz, hala korunmamız gerekir.
Eskiden elektrik yoktu mahallemizde, akşam hava kararmaya başlarken sokaklarda kimse kalmaz evlere çekilirdik. O akşamları genelde masallar anlatılırdı bazı evlerde, o masallardan bir tanesiydi bizi çok etkileyen, bazen anneden özel istenirdi bu masal. Çevresinde oturan dört çocuğuna başlardı o masalı anlatmaya. O anlatır biz derin hayallere dalardık. O anlatır biz yaşardık, o anlatır kara lambanın oluşturdu gölgelerin oyununu onun yüzünde anlam kazanırdı.
O bizim için çok önemli olan masal bir anneyi anlatırdı. Evlendirdiği çocuğun eşi , anneyi istemiyordu, eşinden annesini öldürmesini ve yüreğini kendisine getirmesini ister,genç bu isteği gerçekleştirmiş eve dönerken köpeklerin saldırısına uğrar, o an sırtındaki sepette taşıdığı yürekten ‘’ah’’ diye bir ses gelir. İşte o ah sesini nasıl söylerdi ise her anlatımdan sonra ağlamaya başlardı, o ağlardı bizlerde ağlardık.
Anadolu'nun tarihi kan ile yazılmıştı, acılar çekmiş güzel yürekli annelerin göz yaşları hiçbir zaman dinmedi bu topraklar üzerinde. Gerektiğinde çocuklarının başına kına yakarak yolladılar cepheye, dönmeyeceklerini bile bile vatana kurban vermiştir çocuklarını, ellerine kına yakmış eşlerine kurban olmuşturlar, onlar acının, göz yaşının,huzurun, mutluluğun, yaşam enerjisinin kaynağı olan bizim için vazgeçilmez ,her şeyimiz olan annelerimiz. Size en güzel hediyeyi dinimiz vermiştir.Cennet sizlerin ayaklarının altındadır. Siz her şeyin en güzeline layık olan yegane insanlarsınız. İyi ki varsınız sizlerin ve tüm şehit annelerinin karşısında saygı ile eğiliyoruz, benim güzel yurdumun güzel anne ve anne adayları.