Araştırma Hastahanesi
Sınır karakolları özellikle Suriye sınırı bölgesinde 1930’lu yıllara aitti. 90’lı yıllarda artık tutacak dalları kalmamış, duvarlar ne eklenirse resmen onu geri kusardılar. Zemindeki mozaik ufalanmaya başlamıştı bunca yıl sonunda. Kısacası nereye tutarsanız elinizde kalırdı orası. Belli zamanlarda üst komutanlık ziyaretleri olurdu, elinizde ki harabeden bir eser meydana getirmeye çalışırdınız da bu yaptığınız çalışma şaheser olurdu birkaç günlüğüne.
Birliğin kantin geliriyle o ziyaretler için hazırlık yapılırdı, yeniden boya, badana,tamirat. Dua ederdiniz ki o yaptığınız çalışma günü kurtarsın ve misafir sizin karakolunuza gelmesin diye. O dönem gelecek olan misafir en iyilerden bir tanesine getirilecek ki karakolun adına son hafta belli olmuştu. Fakat diğer karakollar kendilerine gelecek gibi hazırlıklarını yapardı.
Birliğin doğu yönünde ki ilk karakolunda görev yapıyorum, 3. Karakol misafiri ağırlayacak. Bölgede su sorunu olduğu için karakol harici başka yerde toplu ağaç görme ihtimaliniz bile olmaz. Atık suların aktığı yerde çimenler yeşil olurdu, o çimlerden kare şeklinde topraklar alıp karakolun çevresinde düzenleme yaptırmış bir kaç küçük çam ağacını söktürüp değişik yerlere diktirmiştim. Misafiri karşılamak için gelen Tabur komutanı karakolun durumunu görünce tüm plan değiştirmiş ve denetlenecek yer bizim karakol olmuştu.
Çevredeki denetlemesini yapan komutanımız yemekhaneye girdi, yemekhane dediysem kafanızda masa sandalye canlanmasın, 4 adet beton masa ve betondan oturak, her yer boyalı, her yer temiz fakat komutan duvarda asılı Atatürk portresini indirmemizi istedi. Beton masanın üzerine çıkılarak çerçeve indirildiğinde onun üzerinde ki çıtada bulunan tozu göstererek ‘’Aslan yattığı yerden belli olur’’ demişti.
Bunca güzellik bir toz ile gölgelenmişti, misafir geldi, teşekkür etti ve gitti. Ardından takdir yazıları geldi ama ben hala tozun yıkımın dayım. 20 yılda bu dersin verdiği titizlikle sona erdi.
Hafta içi akşam 19:00 sularında Araştırma hastanesi aciline bir yakınımı getirdim. Girişten itibaren mesai bitmiş olmasına karşın gördüğüm tertip , düzen ve doktorundan temizlikçisine kadar tavır ve davranışlarından etkilendim.
Boş zamanımda çevreyi gezmek isteği doğdu bende, kullanılmayan yada diğer kullanılan yerlerin nasıl olduğunu herhangi bir yeri arayan vatandaş gibi gezmeye başladım.
En alt kata indim, çamaşırhanede görevli personelin elinde paspas temizlik yapıyor. Koridorlar, merdivenler, çalışılmakta olan odalar, girdiğim o saatte kullanılan birkaç tuvalet, mescit, abdesthane ve katlarda gezdiğim servislerdeki temizlik, tertip, düzen işte budur dedirtti bana.
Araştırma hastanesinde görev yapmakta olan Baş hekiminden doktoruna, görevli personelden güvenlikçilerine kadar herkese teşekkür ediyorum.
Askerlik hayatımda birkaç hikayeyi örnek edinmiştim kendime. Bunlardan bir tanesi ‘’Garcia’ya mektup getiren teğmenin ‘’ hikayesi diğeride:
Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol; fakat dere kenarında ki en büyük çalı sen olmalısın.
Ağaç olamazsan çalı ol. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver.
Hepimiz kaptan olamayız,tayfa olmaya mecburuz, burada hepimiz için bir şeyler var
Yapacak büyük işler var, küçük işler var. Yapacağınız iş size en yakın olan iştir.
Kazanmak veyahut kaybetmek ölçü değildir. Sen her ne isen onun en iyisi olmalısın