Vefa; sözünde durma, sözünü yerine getirme, borcunu ödeme, sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat etme, kendini sevenleri, kendisine iyiliği dokunanları unutmama, dostlarıyla ilgiyi kesmeme gibi anlamlara gelir. Bu güzel özelliklere ve yüce vasıflara sahip olan kimseye de vefakâr ya da vefalı denir. Ahde vefa(verilen sözde durmak) ve yapılana teşekkür olarak iki ana düzlemde pratiği olan "Vefa" duygusu, aynı zamanda bir sorumluluktur. İlahi ve beşeri açıdan sorumluluk oluşturan vefa; sonuçları bakımından da ilgili insanın kalibresini ifade eder. Ahde vefa; verilen sözde durmaktır. Bu daha çok insanın Rabbına verdiği sözde durması olarak bilinir. Ama, aynı zamanda insanlar arası ilişkilerde verilen söz için de geçerlidir. Müslüman olmanın gereklerinden olan sözünde durmak, imanın davranışa yansımasıdır. Yazımıza konu olan vefa, yapılan iyiliğin karşılığı olarak beklenen ve istenen yaklaşımdır. Vefalı dendiğinde teşekkür edebilen, vefasız dendiğinde iyilik bilmeyen; ifade edilir.
Vefakar kişiler dostlarını, kendilerine iyilikte bulunanları unutmazlar ve zamanı gelince onlara misliyle yada daha fazlası ile mukabelde bulunurlar. En büyük vefakârlık, insanın Yüce Yaratıcı’yı tanıması, verdiği nimetlerin kadr-u kıymetini bilmesi, O’na karşı kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirmesidir. En büyük nankörlük de kulun Rabb’ini inkâr etmesi, verdiği nimetlere şükretmemesi, nimetleri O’na isyanda kullanmamasıdır. Enfal suresinin 55’nci ayette Yüce Allah: “Allah katında canlıların en kötüsü, gerçeği örten nankörler/inkârcılardır. Bunlar iman etmezler.” buyrulmuştur. Fıtrat üzere yaşayan hayvanlar bile kendilerine verilen nimetin değerini (kadrini) bilirler ayrıca o nimeti verenlere bağlı/vefalı davranırlar ve sadıktırlar. "Hiç kimsenin hakkı Allah’ın hakkından önce gelemez." İnsana teşekkür etmesini bilmeyen Allah'a şükretmeyi de hatırlayamaz. Sorumluluk oluşturması bakımından vefa; toplumsal ilişkilerde güvenin işaretedir. Her iyiliğin mutlaka bir karşılığı vardır. Vefa; o karşılığın pratik yansımasının adıdır. "Yapılan iyiliği unutmayın" buyuran Peygamberimiz; vefalı olmanın sorumluluğunu hatırlatmıştır. Vefasızlık, münafıklık alâmetidir. Verilen sözde durmamayı ameli münafıklık olarak tanıtan dinimiz, müntesiplerinden vefalı olmayı istemiştir.
Makam, imkan, mekan, unvan gibi farklı dünyevi nimetleri elde edenler; zamanla içinden geçtikleri ortamı unutmakta, yeşerdikleri ve yetiştikleri toplumun değerlerine savaş açmakta, arkasına bakmadan daha farklı pozisyonlara ulaşmak için koşmaktadırlar. Arkaya bakmadan, geldiği yeri unutarak veya dikkate almadan, farklı değer yargılarının etkin olduğu katmanlara selam çakma yarışında olanlar; zımnen vefasızlık örneği sergilemektedirler. Bu tür yaklaşımlar; arkada kalanlar için sadece üzüntü vesilesi olur ama bu davranışların sahipleri; itibari ahlaki ve imani bir çok toplumsal ve ilahi değeri kaybetmiş olurlar. Muhafazakar değer yargılarına göre insanın sahip olduğu her nimet emanettir. Emanetlerle ilgili tasarrufların nasıl olacağı da Peygamberi uygulamalardan öğrenilmektedir. Aslının dışına çıkıp, takipçilik ve taklitçilik yapanların; sahip olduklarını kaybettikten sonra, ellerinde kalan hiçbir şeyleri olmayacaktır. Allah’ın rızasına uymayacak şekilde, kulları memnun etmek için gayret içinde olmak: içinden geldiği ve yetiştiği topluma ve değer yargılarına vefasızlıktır. Vefa; arkaya bakmak ve geldiği tolumu ve değer yargılarını unutmamaktır.