Özdebir, ASO'nun nisan ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, ekonomide zor bir dönemden geçildiğini ve son yıllarda özel sektör yatırımlarının yerinde saydığını söyledi. Özdebir, "2014 yılında özel sektör yatırımlarında sadece yüzde 2’lik bir artış oldu. Kapasite kullanım oranı neredeyse bir yıldır düşüş gösteriyor. Bu durum, neden yatırım yapılmadığını da gösteriyor. İç talep cansız, kapasite kullanımı düşükken neden yatırım yapılsın? Bölgemizdeki gelişmeler de ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Rusya ve Ukrayna’da ekonomi küçülüyor. İç savaşlar Ortadoğu’ya, özellikle düne kadar ikinci ihracat pazarımız olan Irak’a, ihracatımızı azaltıyor. AB’ye ihracatı ise Euro'nun dolar karşısındaki değer kaybı törpülüyor. Bu nedenlerle yılın ilk iki ayında ihracat geçen yıla göre düşüş gösterdi. Dış pazarlardaki zayıflık büyümede iç talebin önemini arttırıyor. Ama tüketicideki kötümserlik de devam ediyor. Sanayide toplam ciro ve üretim Şubat ayında bir miktar artış gösterdi. Umarız bu artış devam eder. Ancak bütün bu gelişmeler, bu yılın ilk çeyreğinde de büyümenin zayıf kaldığını gösteriyor." diye konuştu.
"TÜRKİYE’DE SON YILLARDA YAPISAL REFORMLAR İHMAL EDİLDİ"
Türkiye'nin 2003-2008 yılları arasındaki hızlı büyümesinin arkasında yapısal reformlar ve AB ile sürdürülen üyelik müzakerelerine dayanan bir hikaye olduğunu belirten Özdebir, "Ancak son yıllarda yapısal reformlar ihmal edildi. AB ile üyelik müzakereleri ise ilerlemiyor. Bu nedenle de hikayesiz kaldık." dedi. Özdebir, "Bunun etkisini kişi başına gelirde görüyoruz. Kişi başına gelir son 6 yıldır 10 bin dolarda yerinde sayıyor. 2014’te ise 10 bin 482 dolara geriledi. Buna orta gelir tuzağı deniyor. Bana göre ise vasat büyüme dönemi. Bu tuzaktan çıkabilmek için ise yapılması gerekenler belli. Öncelikle, iş yapmayı zorlaştıran mevzuat ve uygulamaların hızla düzeltilmesi gerekiyor. Bunun için de iş yapmayı her şeyin merkezine koyan yeni bir zihniyete ihtiyaç var." şeklinde konuştu.
"BU DÖNEMDE TÜRK ŞİRKETLERİ DIŞ BORÇLANMALARINI ARTIRDILAR"
Küresel krizin ardından artan likidite ve ucuz paranın tüm dünyada borçlanmada önemli bir artışa yol açtığını belirten Özdebir, Bu dönemde Türk şirketlerinin de dış borçlanmalarını artırdıklarını söyledi. Özdebir, şunları ifade etti:
"McKinsley danışmanlık şirketinin araştırmasına göre dünyada borçlar 2014 yılında 199 trilyon dolara ulaştı. Bu borçların 40 trilyon doları hane halklarının. 58 trilyon doları hükümetlerin 45 trilyon doları da finansal şirketlerin. Reel sektör şirketlerinin borçlanmaları da 2007-2014 döneminde yılda ortalama yüzde 6 artarak 56 trilyon dolara ulaştı. Bu dönemde Türk şirketleri de dış borçlanmalarını artırdılar. Ancak, doların tüm paralar karşısında değer kazandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde TL de dolar karşısında değer kaybetti. TL’nin değer kaybı, bazı iç nedenlerden dolayı biraz fazla oldu. TL’nin dolar karşısında değer kaybı şirketlerimizin karşılaştığı riskte de TL cinsinden bir artışa yol açtı. Ocak sonu itibariyle şirketlerimizin döviz varlıkları 97,7 milyar dolar. Buna karşılık 275,2 milyar dolar borçları var. Bu durumda şirketlerimizin döviz riski 177,5 milyar dolar. Normal koşullarda, özellikle döviz cinsinden gelirleri olan şirketlerimizin bu durumdan çok etkilenmesi beklenmiyor. Ancak, düşük büyüme ve azalan ihracat borçların çevrilmesini zorlaştıracağı için bir risk faktörü oluşturuyor."
"EKONOMİK SIKINTILARA RAĞMEN MERKEZ BANKASI’NIN REZERVLERİ YETERLİ"
Merkez Bankası’nın rezervlerinin yeterli olmadığı yönünde yapılan tartışmalara da değinen Özdebir, yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen Merkez Bankası’nın rezervlerinin yeterli olduğunu kaydetti. Özdebir, konuşmasına şöyle devam etti:
"Merkez Bankası'nın kendi malı olan dövizler ve altınlardan oluşan net rezervleri Nisan başında 33,5 milyar dolardı. Bankanın gerektiğinde kullanabileceği brüt rezervleri ise Nisan başında 122 milyar dolardı. Bunun 103 milyar doları döviz ve 19 milyarlık bölümü altından oluşuyor. Merkez Bankası'nın rezervlerinin yeterli olup olmadığına çeşitli göstergelere bakılarak karar verilebiliyor. IMF’nin hesaplama yöntemine göre Rezerv Yeterlilik Göstergesi Oranı şubat sonunda yüzde 115’dir ve yeterlidir. Bu oranın yüzde 100-150 arasında olması gerekiyor. Buna göre Merkez Bankası'nın rezervleri yeterlidir. Merkez Bankası'nın hesaplama yöntemine göre Rezerv Yeterlilik Oranı yüzde 105. Bu oran da yeterlidir. Rezervlerin İthalatı Karşılama Oranı bir başka göstergedir. Merkez Bankası'nın rezervleri şubat ayı itibariyle 6.4 aylık ithalatımızı karşılayacak düzeyde. Bu oran da yeterlidir. Rezervlerin Toplam Dış Borç Stokuna oranı da önemli bir gösterge. Brüt rezervlerin toplam dış borç stokuna oranı yüzde 30. Bu göstergeler, ekonomik sıkıntılara rağmen Merkez Bankası rezervlerinin yeterli olduğunu göstermektedir."
"EKONOMİ NİHAYET SİYASET GÜNDEMİNİN BAŞINA GELMİŞTİR"
Siyasi partilerin seçim beyannamelerinde ekonominin önemli yer tutmasından memnuniyet duyduklarını dile getiren Özdebir, "Seçimler yaklaştıkça siyasi partiler iktidara gelirlerse neler yapacaklarını açıklıyorlar. Bu süreçte bizi en çok memnun eden gelişme, ekonomik konu ve sorunların parti programlarında önemli bir yer tutmasıdır. Ekonomi nihayet siyaset gündeminin başına gelmiştir. Umarız, böyle de devam eder." dedi. CİHAN