1935 Şubat’ında, Çankaya’da bir akşam, herhangi bir öneri olmadan, Dr. Asım Arar’dan kendisini muayene etmesini istedi. Hekim denetiminden pek hoşlanmadığı ve zorunlu kalmadıkça hekime başvurmadığı bilindiği için, bu istek, yakın çevresini şaşırtır. 1935 Temmuz başında, aynı isteği yineler ve Florya’da nezaket ziyaretine gelen Dr. Neşet Ömer İrdelp’den, kendisini muayene etmesini ister.
Dört ay arayla gelen muayene istekleri, kendisini iyi hissetmediğini ve doktora başvurmasını gerektirecek kadar bir sıkıntısının olduğunu gösteriyordu. Sabahları, dinlenmemiş olarak kalktığından, soğuğa karşı direncinin azaldığından ve renginin giderek solduğundan yakınmaktadır. Hekimler, birbirine benzer yargılarda bulunur. Dr. İrdelp; kalbinde, karaciğerinde ve böbreklerinde olağanın dışında bir şey olmadığını söyler, halsizliği için ağrı kesici tabletler verir.
Yakınmaları, 1936 ve 1937’de artarak sürdü. İştahı azalmakta ve kilo yitirmektedir. Yürüyüşü sevmesine karşın, çabuk yorulduğu için yürümeyi bırakır. Ayaklarda kaşıntı, burun ve diş etlerinde kanamalar başlar. Ankara Numune Hastanesi Deri Hastalıkları Şefi Prof.Alfred Marchionini’nin, kaşıntı için verdiği merhem ve solüsyonlar yararlı olmaz.
Kaşıntılardan ve kaşınmak zorunda kalmaktan çok rahatsızdır. Soruna, ‘Çankaya’yı basan karıncaların’ neden olduğu düşünülür. Milli Savunma Bakanlığı Zehirli Gaz Şubesi Müşaviri Dr.Nuri Refet Korur’a danışılır. Yurt gezisine çıktığı bir dönemde, Köşk, ‘gemilerde fare öldürmek için kullanılan Cyclon B adı verilen bir siyandrik asit gazıyla’ ilaçlanır. İlaçlamayı, Yavuz Zırhlısından uzman bir ekip yapar.
Saptanamayan Hastalık
1937 Nisan sonu ve Mayıs başındaki yalnızca üç hafta içinde, altı kez, Ankara Numune hastanesine gitti. Ancak, rahatsızlıkların nedeni belirlenemediği için, ne burun kanamalarına ne de kaşıntıya çare bulundu.
Belirtilere karşın, rahatsızlıkların ana nedeni karaciğer hastalığı bir türlü saptanamıyordu. Burun kanaması nedeniyle kimi toplantılara geç gidiyor ya da gidemiyordu. Bu durum, zamana ve sözüne sadık bir kişi olarak onu sıkıyordu. Balkan Devletleri diplomatlarına, Çankaya’da verdiği davete, üst katta olmasına karşın, kanama durdurulamadığı için oldukça geç gelebilmiş ve büyük üzüntü duymuştu. Hatay sorununu çözmek için gittiği Mersin’de, yemekte ard arda üç kez burun kanaması geçirmişti.
Tanı Konuyor:Siroz
Termal koşulların yararlı olacağını düşünerek, 21 Ocak 1938’de Yalova’ya gitti ve yeni açılan otelin ilk konuğu oldu. Kaplıca Doktoru Nihat Reşat Belger’i çağırarak, kaşıntılarına bir çare bulmasını istedi. Kapsamlı bir muayeneden sonra Dr.Belger karaciğerdeki sorunu saptadı ve hastalığa tanıyı koyan ilk hekim oldu. Karaciğer büyümüş ve sertleşmiştir. Kaşıntının ve kanamaların nedeni, süreğen (kronik) karaciğer hastalığına bağlı sirozdur.
Tanı, o güne dek böyle bir durumun olasılığından bile söz edilmediği için, beklenmeyen bir durumdu. Her zamanki gerçekçiliğiyle, ‘şimdi ne yapacağız’ der.9 Özel hekimi Dr.Neşet Ömer İrdelp Yalova’ya çağrılır. Tanıya o da katılır. Oysa, her iki hekim de daha önce yaptıkları muayenelerde, böyle bir tanı koymamıştı. Dr.Belger, “sekiz ay önce yaptığım muayenede, siroza ait hiçbir belirti görmemiştim” diyecektir.