“Ayağını yorganına göre uzat” atasözü, toplumumuzun kültürel ve ahlaki değerlerinden beslenen önemli bir öğüttür. Bu söz, bireyin gelir ve harcamalarını dengelemesi, ihtiyaçlarını maddi imkanlarına uygun bir şekilde karşılaması gerektiğini vurgular. İslam dininin ekonomi ve ahlak anlayışıyla da güçlü bir şekilde örtüşen bu atasözü; israf, borçlanma ve aşırı tüketim gibi olumsuz davranışlardan kaçınmayı öğütler.
İslam, bireylere ve topluma ekonomik dengelerini koruma konusunda önemli tavsiyelerde bulunur. Kur'an-ı Kerim'de, israftan ve aşırı tüketimden kaçınılması gerektiği açıkça belirtilir. Allah (c.c.) "Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (A'râf, 7:31) buyurmaktadır.
Bu ayet, bireylerin kaynaklarını dikkatli bir şekilde kullanmaları gerektiğini öğütler. İsraf, sadece maddi bir zarar değil, aynı zamanda Allah'ın nimetlerine karşı bir nankörlük olarak değerlendirilir. Dolayısıyla, "Ayağını yorganına göre uzat" ilkesi, İslam'ın ekonomik dengeler konusundaki yaklaşımıyla birebir örtüşmektedir. Bunun yanı sıra, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de müminlerin borç konusunda hassas davranmalarını tavsiye etmiştir. Bir hadisinde şöyle buyurmuştur; "Borçlarını ödemeyen kimse, kıyamet gününde büyük bir vebal altında olur."
(Buhari, Vesaya, 20) Bu hadis, bireyin mali sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini vurgular. Borçlanma, gerektiğinde başvurulabilecek bir çözüm olsa da, ölçülü olmalı ve geri ödeme planına uygun bir şekilde yapılmalıdır.
Modern ekonomi açısından bakıldığında, bu atasözü bütçe yönetimi ve tasarruf bilincinin önemini yansıtır. Kişisel finans yönetiminde temel prensiplerden biri, geliri aşan harcamalardan kaçınmak ve borçlanmayı asgari seviyede tutmaktır. Aksi halde, birey finansal bağımsızlığını kaybeder ve uzun vadede maddi sıkıntılara düşebilir. Aşırı tüketim ve lüks harcamalar, bireyin gelir düzeyine uygun bir yaşam tarzı sürdürmemesi durumunda, ekonomik sorunlara yol açar. Özellikle, modern tüketim kültürü bireyleri gereksiz harcamalara teşvik eder. Bunun sonucunda insanlar, kazançlarının çok üzerinde yaşam standardına sahip olmaya çalışırken borç yükü altına girerler. Bu durum hem maddi hem de manevi huzursuzluklara neden olur.
İslam, dengeli ve kanaatkâr bir yaşam sürdürmeyi teşvik eder. Kanaat, bireyin sahip olduğu nimetlere şükretmesi ve başkalarının hakkını gözeterek yaşamını idame ettirmesi anlamına gelir. Özetle, "Ayağını yorganına göre uzat" atasözü, bireyin hem dünya hem de ahiret saadeti için dengeli bir yaşam sürdürmesi gerektiğini ifade eder. İslam'ın öğütlediği şekilde, israftan kaçınıp gelirine uygun bir yaşam tarzı benimseyen kişi, hem maddi sıkıntılardan kurtulur hem de Allah'ın rızasını kazanır. Müslümanın disiplini böyle olmalı, bu prensipler dikkate alınarak yaşam şekli belirlenmelidir.
Ayağın yorgana göre uzatılması; tevekküldür, kanaat sahibi olmaktır, şükür ve sabırla hayatı şekillendirmektir. Kanaat, insanın sahip olduklarıyla yetinmesi, elindekilere şükrederek gereksiz arzuların peşinden koşmaması anlamına gelir. İslam ahlakında kanaat, hem dünya hem de ahiret saadeti için vazgeçilmez bir erdem olarak kabul edilir. Kanaatkâr olmak, kişinin Allah’a olan güvenini pekiştirir, ruhsal huzuru artırır ve dünyadaki maddi isteklerin esaretinden kurtarır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bu konuya dair pek çok işaret bulunmaktadır.
Allah Teâlâ, insanların dünyaya bağlanarak hırs ve açgözlülüğe kapılmalarını kınamış, kanaatin önemini vurgulamıştır. Nahl Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır; "Allah'ın size verdiği rızıkla yetinin; helâl ve temiz olanlardan yiyin ve Allah'ın nimetlerine şükredin." (Nahl, 16:114) Bu ayet, Allah'ın insana lütfettiği nimetlere razı olmanın, bunları helal yollarla tüketmenin ve şükretmenin önemini ifade eder. Kanaatkâr bir kalp, sürekli daha fazlasını isteyen bir zihniyetten çok daha huzurludur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatı boyunca sade bir yaşam sürmüş ve ümmetine de kanaatkâr olmayı tavsiye etmiştir. Peygamber Efendimiz'in bir hadisinde şöyle buyrulmaktadır; "Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil; gönül zenginliğidir." (Buharî, Rikak, 15) Bu hadis, maddi varlıkların insanı gerçekten mutlu edemeyeceğini, asıl mutluluğun ve zenginliğin kanaat ve gönül huzurunda olduğunu açıkça ortaya koyar. Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur; "Kanaat eden kimse, doyurulur ve huzurlu olur." (Tirmizî, Zühd, 35) Bu ifade, kanaatin insanı hem dünya hem de ahirette mutluluğa ulaştıran bir yol olduğunu anlatmaktadır.
Kanaat, insanı israf ve aşırı tüketimden korur. Hırs ve açgözlülük insanı hem dünyada hem ahirette mutsuz ederken, kanaatkâr olmak ruhen dinginlik kazandırır. Günümüzde modern yaşam tarzı, insanları daha fazlasını elde etmeye yönlendirirken, kanaat ise bizi bu kısır döngüden kurtarır. Peygamber Efendimiz'in şu öğüdü bu noktada son derece hikmetlidir; "Sizden biriniz, kendisinden üstün birine bakarak ona özenmesin. Aksine, kendisinden aşağıda olan kimseye bakarak Allah’ın nimetlerine şükretsin." (Müslim, Zühd, 8) Bu öğüt, insanların maddi konularda birbirleriyle kıyas yapmamalarını, aksine sahip oldukları nimetlere razı olup şükretmeleri gerektiğini öğretir.
Kanaat, insanın sürekli şikayet etmek yerine elindekilere razı olup Allah'a tevekkül etmesini sağlar. Kanaatkâr bireyler, kıskançlık ve rekabet yerine paylaşmayı ve dayanışmayı tercih ederler. Kanaat, insanı dünya malına aşırı bağlanmaktan alıkoyarak Allah’a yönlendirir. İsrafı önler ve eldeki kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlar. İslam, insanlara her zaman orta yolu ve dengeyi öğütlerken kanaati bu dengenin bir unsuru olarak sunar. Hırs ve israfın sonu olmayan bir yarış olduğunu, ancak kanaat edenin gerçek huzuru bulacağını vurgular. Rabbimiz’in verdiği nimetlere şükrederek, nefsin aşırı arzularından uzak durmak ve kanaatle huzurlu bir hayat sürmek, müminin temel hedeflerinden biri olmalıdır. Ayağını yorganına göre uzatmak; kanaatkâr olup, tevekkül üzere yaşamaktır.