Ayıcıklarımızı sevmek!

Neval Sultan

İkbal Gürpınar dünkü yazısına “Vazgeçemediğimiz ne çok şey var hayatımızda...” diye başlamış. Vazgeçememek…
Kendini bağlı ve bağımlı hissetmek...
Hayatın her döneminde bağlandığımız bir şeyler var mutlaka. Küçük bir ayıcık ya da tüylü bir battaniye ile başlıyor tutunduklarımız. Büyüdükçe başka nesnelerle yer değiştiriyor ayıcık...
Kimbilir belki özü hep aynı kalıyordur!..
Kitaplarımız, kasetlerimiz oluyor, bebeklikten çocukluğa geçtikçe… Sonra ilk aşkımız... Sonra annemiz babamız... Onlarsız olmayacağını fark ettiğimiz her şey...
İşimiz, eşimiz...
En nihayet çocuklarımız...
Oysaki hepsinden vazgeçmişiz… Hiçbiri kalmamış yadigar…
Şu an neye bağımlıysak ya da bağlıysak ondan “ayrılamayacağımızı” düşünüyoruz sadece...
Bu şehri seviyorum diyoruz, bu işi… Bu adamı ya da kadını...
Oysa ne çok sevdik bıraktık gerimizde, asla “onsuz yapamayacağımız...”
Peki biz neyden vazgeçemiyoruz?...
Bağlılıklarımız sevgiyle başlıyor. Sevgi hem başlangıç noktasını oluşturuyor hem de besleyici oluyor bırakamadıklarımızda.
Öyleyse sevgiyle ilgili bir bağlılığımız var.
Yani bizi asıl bağlayan sevgi...
Biz hiçbir zaman sevgiden vazgeçmiyoruz.
İçimizdeki coşkun ırmağı akıtacağımız dingin bir deniz mutlaka buluyoruz. Bugün bir ayıcık yarın sevgili...
Hepsi güzel de  o zaman bizi vazgeçme ya da geçememe noktasına getiren şey ne?..
Ne olacak ki?..
Ya sevgiyi yüklediğimiz ayıcığın, gerçekten öyle sus pus oturan cansız bir varlık olduğunu ve sizin sevginize aslında karşılık verenin yine siz olduğunuzu görmek...
Ya da...
Sevgiyi gösterme biçiminizin, kibarlaştırmaya çalıştığınız ayıcığınız tarafından “vıcırıklı, cafcaflı ya da sapıkça” olduğu şeklinde kaba yorumlanışı...
Bu durumda ne yapmak gerekiyor peki...
Birkaç seçenek denenebilir tabii...
Mesela, koyarsınız ayıcığı bir köşeye, o nasıl istiyorsa onu öyle seversiniz... Hayalden ekmek su verirsiniz. Zamanla bir köşe süsüne dönüşebilir bu seçenekle ama olsun... Köşede bir ayıcık süsü istemediğiniz ana kadar dursun, sakıncası olmaz...
Eğer vazgeçemediğimiz ayıcığımız değil de kendi içimizde büyüttüğümüz sevgimiz ise nasılsa başka bir ayıcık ile yer değiştiririz onu…
Böylece bağlılık ya da bağımlılıktan süreç içinde vazgeçmiş oluruz. Sevgimiz baki kalmak kaydıyla...
Üzülecek çok bir şey de yoktur, çünkü ayıcıklarımız zaten bunu anlamayacaktır.
Dönüp bakın arkanıza hangi vazgeçilmezimiz anlamış ki bugünkü anlasın…
Demek ki aslında sadece kendimize bağlı, kendimize bağımlıyız ve bu yüzden sevgimizi yüklediğimiz nesnelerden vazgeçmediğimizi, geçemeyeceğimizi düşünüyoruz.
Gururumuz, onurumuz, sevgimiz için bir piyon feda etmek, hayattaki önemleri, kaleyle veziri değiştirir gibi değiştirmek kadar kolay değil mi bağlılık-bağımlılıktan caymak...
“Ben ayıcığımdan vazgeçtim!” demek...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.