1980’de başlayan Irak-İran savaşı devam ederken, Celal Talabani önderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı güçlerin, İran’la işbirliği yaparak kuzey Irak'taki Halepçe kentinde isyan başlatırlar. İsyanın bastırılması gerekçesiyle Irak hükumetinin bölge de kimyasal silah kullanması ile içerisin de çocuk ve kadınların olduğu binlerce masum insan katledildi. Kalan on binlerce insan Türkiye sınırına doğru göçe başladı.
1998 Kürt Göçü ne hazırlıksız yakalanan Türkiye Cumhuriyeti, bozuk olan ekonomik yapısının doğuracağı sorunlar ile oluşacak güvenlik sorularından çekinerek sınırlarını bu göç üzere sınıra yığılan Kürtlere kapattı.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından sınır hattın da oluşan insanlık dramına kayıtsız kalınmak istenilmediğinden, Kürtleri sığındıkları dağlardan indirip Irak tarafındaki düzlüklere yerleştirilmesi için burada bir tampon bölge oluşturulması fikri ABD'ye bildirildi.
13 yıl sonra yine bir orta doğu ülkesi ve yine bir oyunun devreye sokulması sonucu Suriye sınırın da aynı sorunlar ile karşı karşıya kalınma ihtimali doğduğun da Türkiye Cumhuriyeti tüm dünya ya, bir tampon bölge oluşturulma fikrini dile getirmeye başlamıştı.
ABD ,1998 yılın da Irak'ı, Kürtlerin bulunduğu 36. paralelin kuzeyinde karadan ve havadan faaliyet göstermemesi konusunda uyardı. Bu çerçevede daha sonra 36 paralelin kuzeyini Irak uçuşlarına yasaklanması , ‘’Çekiç Güç’’ adı altın da, Körfez Savaşı sırasın da Kuzey Irak’tan Türkiye’ye sığınmak isteyecek olan Kürtlere koruma kalkanı oluşturmak amacı ile Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan bir askeri güç bölgeye yerleştirildi.
Bu hamle ve yaşanılan sonraki gelişmeler ile Kuzey Irak'ta bir Kürt yönetimi oluşması sağlanmıştı. Bu oluşum federatif bir yapılanma olarak ön plana çıkmaya başlamıştı. Çekiç güç sayesinde Kuzey Irak'ta terör örgütünün iyice yerleşmesinin önü açılmış oldu. Amerika tarafından bu güce sınırlarımız içinden lojistik destek sağlanırken aynı zaman da terör örgütüne de yardım edilmekte idi.
Tüm bu gelişmelerin asıl amacı bölgede yeni bir oluşun ile çıban başı oluşturmaktı. Terör örgütlerine destek verilerek, diğer ülkelerin için de sorun çıkartılmasının adımları atılmıştı.
13 yıl sonra aynı olay Suriye sınırın da oluşturulmak istenmiş ,bu yaşanılmış gerçek göz önün de dururken bölgeye ülkemiz harekat başlatmak istediğin de ilk ses ana muhalefet partisi ile terör örgütünün siyasi uzantısı olan diğer partiden gelmişti.
Sınırımızın hemen yanında kurulacak olan terör oluşumunun ülkemize nasıl zarar vereceğini, bir sonra ki adım da bu bölgede oluşturulmak istenilen güçsüz yapılanmalar ile uydu yönetimler oluşturularak, bölgenin diğer unsurları ile bunların birleştirme çalışmalarının, aynı zamanda bölge ülkelerinin sürekli sorun yaşamasına neden olacağını tahmin edebiliyor musunuz ?
İşte bunu tahmin edemeyenler, ‘’Suriye'de ne işimiz var’’ derken, kime hizmet ettiklerini göremediler.
Geçmişi görmeyenler, geçmişten ders almayanlar, geleceklerini kuramaz.
Suriye'de masa da yer alabilmek için Fransa'nın içerisin de gelişen bir terör olayını neden olarak göstererek , aynı gece bölgede uçaklarını kullanarak, sıçrama tahtası olarak kullanılan terör örgütünü vurduğunu söyleyerek Suriye’de bende varım derken, hemen sınırımız da ki gelişmelere uzak kalmamızı beklemek ne kadar geleceği görme olarak adlandırılabilir ?
Kuzey Irak’ta kullanabileceğimiz, Barzani ve Talabani varken, bu hamlenin önüne geçilmiş, adı geçen iki unsurun terör örgütü ile dirsek teması sürerken bu çalışmadan başarılı sonuç alma ihtimalinin zayıf olduğu görülmekte idi. Doğal olarak terörün geldiği noktaya bakıldığın da sonucun ortada olduğu görülmektedir.
Suriye sınırın da aynı hatanın yapılmaması için ülke mücadele ederken, muhalefetin mutlak suretle hükumetin yanın da olması gerekmektedir.