Er yada geç öleceğimizi biliyoruz fakat inanmıyoruz herhalde. Yüreğimizden çok cebimizi doldurma çabasındayız, hayatın manevi hülyasından çok, nefsimizi doyurmaya çalışıyoruz. Sanki hep başkalarının selasını duyacağız, başkalarının cenazesine gideceğiz, hep biz olacağız sanki etrafımızdakilere; ""başınız sağ olsun"" diyen. Bizi transit geçecek sanki ölüm. Ama kazın ayağı öyle değil, bize de ""Chopin"" tarzı bir cenaze marşı uyarlayacak bu oyunun yazarı. Kabullenemiyoruz galiba ölümü. Ta ki ayağımız tökezlemeye, ölüm bize göz kırpmaya başlayana kadar. O bize yaklaştığı zaman anlayacağız yaşamak ne demek. Kırk cep diksek bile kefene, kırkımız çıkmayacak insanlığın amel defterinde. Bir elveda dedirtecek hayata Azrail"in tebessümü. bir gün, beklemelerin sadece ölüme dair olacak, zamanında babanın yapacağı bir kâğıt gemiyi sabırsızlıkla bekleyen sen, öğrenci kesesi kıvamında bir çay bahçesinde sevgilini bekleyen sen, seni terk eden yağmur dolu bir bulutun yeniden gelebilme ihtimalini bekleyen sen, bir durakta 17 numaralı fakülte otobüsünü bekleyen sen, belki de sıkıldığın bu yazının bitmesini bekleyen sen, dünya üzerindeki bu beklemeler son bulacak, dedim ya bütün beklemelerin ölüme dair olacak ve kırışmış ellerin saati ölüme kuracak.
Azrail'in tebessümü
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.