Gece vardiyası bitip servise bindiğimiz de uykusuzluk ve yorgunluk nedeniyle bir an önce eve gitmek için can atarız ,bir dakikalık gecikme bile uzun bir zaman gelir bize. Yine böylesin bir akşam arka koltukta otururken ,önde oturan gençlerden bir tanesi diğer arkadaşına babasını anlatıyor. “Babam beni bekliyordur “dedi ,bunu söyleyenin yaşı 25 civarı ,askerliğini yapmış gelmiş, babası onu bir fabrikada işe koymuş, bir kaç yıl içerisinde de evlendirecek. Parası olur olmaz, baba görevini yapmanın mutluluğu ile hem onu hem de kendisini bir kaç yıl sürecek borç içerisine sokacak.
O genç bu borçların peşinde asgari ücretli bir hayat mücadelesine devam edecek. Hiçbir zaman borç bitmeyecek, hiçbir zaman huzur içinde bir yaşantı olmayacak. Hep ucu ucuna, onun da çocuğu olacak onun da hayalleri olacak.
Ne güzel söylemişti “Babam “ kelimesini ,yada bana ne güzel gelmişti o kelime. Durdum , benim de babam vardı.
İnşaatlarda çalışırdı, iyi bir ustaydı fakat kış geldiğinde iş imkanı olmadığından yazın biriktirdiğini yer, bir daha ki yaza borçlu çıkardı. Böyle devam etti bir ömür, o emekli olmak için mahkeme kapısında uğraşırken, artık ben bittim, başınızın çaresine bakın diyordu gözleri.
Daha az çalışıp daha çok kazandıkları bir dönemdi ya da o dönemlerde bu kadar fazla teknoloji içimize girmemiş ,hep tüketmek üzerine bir düzenimız yoktu. Olan ile mutlu olurduk . Elektrik parasının dışında herhangi bir giderimiz yoktu, o gidere zamanla su , telefon eklendi daha sonra cep telefonları aile de belli yaşa gelmiş herkesin cebine konuldu. Hiç telefon yokken çocuklar dışarıda kalır zamanında istenilen yerde olurdu lar .Cep telefonları, internet, çeşitli giyim eşyaları, doğal gaz faturaları evlere ek gider çıkardı.
Yukarıdan asgari üçret adı altında bir baskı makinesi ile baskı altına alındı insanlar. Bu giderini ona göre ayarla denildi de bunu gençler çok hissetme diler, hissedenler anne ve baba idi sadece.
Orta okul sıraların da başladı hafta sonu ve yaz tatilinde çalışma geleneği. Ve böyle devam etti en zor şartlar altın da hayat. Her akşam ev deyim ta ki gurbet hayatı başlayana kadar.
Çocuk “Babam” dediğinde aklıma geldi, ben hiç “Babam” diye bildim mi yüzüne karşı. Yada gurbette anlattım mı kimseye “Babam şimdi beni bekler” diye, ya o bekledi mi beni?
Çocuk , “Babam” dediğinde koparmış idi beni hayal dünyasından. Aklıma güvenlik güçleri geldi, evine ekmek getirmek için çalıştığı işte, yolda giderken, görevi başında ama bir şekilde patlayan bir bomba kaç çocuğun baba hayalini sona erdirmişti .Kaç çocuğun gelecek için kurduğu hayalini patlayan bomba alıp götürdü.
Çocukların, huzur içinde yaşamaları için uzak diyarlarda kaç baba hakka yürümüştür ve biz şehitler ölmez diye kaç baba için bağıracağız. Kaç çocuk “ Aslan babam beni bekliyor” diyemeyecek.
Ya çevremizde ki coğrafyalar da patlayan bomba ile ölen babasından yardım bekleyen çocukların dramı. Bu coğrafyaların emperyalizmin bitmeyen doyumsuzluğu uğruna kaç çocuk babasız kalacak Kim bu gidişatı durduracak yada durdurabilecek mi ?
Ne zaman ki bu coğrafyalarda çocuklar mutluluğu yaşar, geleceğe ümitle bakarsa işte o zaman bu güçlerin zorla benimsettiği babalar ,anneler ve sevgililer günlerini kutlayacağım.
Ne zaman ki zengin ile fakir arasında ki makas makul bir düzeye gelir, asgari ücret açlık sınırına erişirse, işte o zaman toplumda çocukların onlardan daha çok ise babalarının yüzü gülecektir.
BABALAR
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.