Yapılan araştırmalar, kadınların büyük bölümünün alışveriş yapmaktan büyük mutluluk duyduğunu ortaya çıkarmış. Aslında böyle bir konuyu araştırmaya gerek yok. Değil kadınlar 7 yaşındaki çocuk bilene alışveriş çılgınlığı içerisinde. Manevi hazları unuttuğumuzdan mıdır nedir bilinmez, artık mutluluğu aldığımız eşyalarda arar olduk. Yavaş çalışarak, hızla tüketir hale gelen birçok gencimizin, elinde değeri bir aylık maaşının üzerinde cep telefonlarını görmek, adeta sıradan hale geldi.
Gereksinim olmadığı halde durup dururken çıkan yeni ihtiyaçlara akıtılan paraların haddi hesabı yok. Daha önceden yokluğunu bile hissetmediğimiz birçok ürüne ne hikmetse artık ihtiyaç duyuyoruz. Git gide tüketerek tükenen bir yapıya kavuşuyor. Sürekli artan giderler, yerinde sayan bir gelir, insanlarımızı içinden çıkılmaz bir ruh hali içerisine soktu desek yeri var. Bu günkü tüketim çağında bizlere dolaylı olarak tüketmenin iyi olduğu söylendi diye pek çok şeye ihtiyaç duyduğumuzu zanneder olduk hepsi bu.
Günümüzde oturma odasındaki 55 ekran televizyon gül gibi çalıştığı halde, "Komşuda var bende yok" felsefesiyle 72 ekranlar evlere girdi. Bu da yetmedi şimdiki moda plazma televizyonlarda. Durum böyle olunca da "Geçinemiyorum" feryatları her yeri sarmaya başladı. Kime el uzatsak maddi bir sıkıntı içerisinde olduğundan bahsediyor. Yapılan masrafları karşılamayan birçok insanımız stres ve huzursuzluk içerisinde ne yapacağını bilemez durumda. Bir kısmı medet diyerek kredilere sarılıyor, ancak bu sarılış bataklığın üzerindeki kuru ota sarılmak gibi, hiçbir fayda vermiyor. Borçlar daha çok katlanarak artıyor.
Ne yazık ki, tüketimin egemen anlayış olduğu bir çağda yaşamanın ceremesini topyekun borçlanarak çekiyoruz. Tüketimin albenisine kendini kaptıran vatandaşımız, yaşaması gereken hayat ile yaşanılan hayat arasındaki uçurumun farkına bile varmıyor. Alışmışız bir kere, "Şu eksik, şu iyi çalışmıyor, şuna ihtiyacım var" demeye. Birçok insanımız parası olmadığı halde taksit taksit öderim diyerek, hiç almasa dahi hayatında büyük bir değişiklik olmayacak pahalı şeyler için borçlanıyor. Ondan sonra da o borcun esiri oluyor. Borçlar nedeniyle kaybettiği huzur ve güven duygusu ise işin cabası.
Bu devirde huzurlu olmak için galiba sıradan yaşamak ve alışkanlıklarımıza bağımlı olmamak, olmazsa olmazlar edinmemek gerekiyor. Nitekim. insan fakirlikten alışkanlıklarını kaybedeceği için korkuyor. Arabasıyla gezememekten, en güzel elbiseleri giyememekten vs. Yoksa fakir erken ölüyor, zengin çok yaşıyor diye bir kural yok. Hayat aynı hayat. Değişen ise ihtiyaçlarda kullanılan şeylerin cinsi.
Halbuki bir kuru soğan, bir dilim ekmekle yetinmeyi bilecek kadar, alışkanlıklardan bağımızı koparabilsek, çok daha huzurlu olacağız. Kredi borçlarıyla da hiç başımız ağrımayacak! Alışkanlık bağlarını koparmak dileğiyle.