Bakışlar
Lise yıllarında İnkılap tarihi öğretmenimiz, ülkemizi anlatırken ''Allah'ın bize bahşettiği bir cennet vatanda yaşıyoruz, üç tarafa denizlerle kaplı, iki kıta'yı birbirine bağlayan, doğası, ırmakları .''. diye devam etmişti de, hepimiz ne kadar gururlanmıştık bu söylemden. Cennet vatan, birkaç yıl önce askeri ihtilal olmuş, onun öncesinde kardeş kardeşi öldürüyordu. Daha gerisinde dünyaya yön verenlerin zorunlu kabul ettirdikleri bir yapılanmanın en uç sınır görevinde, her şeyimizle dışa bağımlı cennet vatanda yaşamaktaydık. Sınırları başkaları tarafından çizilmiş, dört bir tarafındaki ülkeler ile problemli bir cennet .
Güneydoğu Anadolu bölgesindeyiz yıllar sonra, Birecik ilçesi Konak köyünün bir mezrasıydı terör örgütü yöneticisinin doğduğu yer, Suruç'tan,Fırat nehrinden kum almak için askeri araç ile hareket ettik. Sıcak havanın etkisiyle sararmış doğa, topraktan farksız kerpiç evler, yeşil tonda sadece fıstık ve üzüm bağlarının olduğu bir çoğrafya da tozlu yollardan adı geçen köye doğru yaklaşıyoruz,
Bölgenin bağlı olduğu birlik tarafından telsizden bildirilmişti ,'' O köy sakıncalı dikkatli olun'' diye. Gittikçe derinleşen eğimli bir yokuştan köye doğru yaklaştıkça, sağ ve sol taraftaki tepeler arasında tek tük kerpiç evler görünüyordu. Köyün girişinde ,çıkışında ve bazı yerlerinde ikili üçlü gruplar halinde gençler durmaktaydı.
Yolun kenarında ki gençler uzak mesafeden beri bize bakıyordu, yaklaştıkça yüzlerindeki ifade ''Sizi burada istemiyoruz'' cümlesini çok net ifade ediyordu. Aracı durdurdum, saliseler içinde sağlanan göz temasında düşmanca bakmaya çalışan gencin gözündeki çözülme kaşlarına ve yüzüne yansımaya başlamıştı. İkinci saniyeden sonra devletin varlığına saygı toplanması başlamıştı. Kontrol bizim elimizdeydi.
-''Fırat nehrine buradan mı gidiliyor'' dediğimde , adres tarifi heyecanı başladı.
Benim vatanım ve bana o köy sakıncalı deniyor. Bizim vatanımız ve o genç askere düşmanca bakıyor.
Herhangi bir köye gittiğimizde çıplak ayakları , akan burunlarıyla 3-4 yaşında ki çocukların zafer işareti ile doksanlı yıllarda karşılaşırken, o çocuklar 25 'li yaşlara gelmiş çocukları olmuş ve aynı düşüncelerle yetiştirilmiş. O gençlerin, ellerinde molotof, taş ile devlete karşı geldiklerini, çekinmeden devletin kurum ve araçlarına zarar verdiklerini görmekteyiz. Amacınız ne diye sorduğunuzda, mantıklı iki kelimeyi bir araya getiremedikleri gibi, ne yaptıklarını da bilmediklerini görüyorsunuz.
Doğu Anadolu, cennet vatanımızın bir parçası, büyük şehirlerin ana caddelerinde sizi sorgular bakış sayısı az iken, ara sokaklara veya arka sokaklara girdiğinizde o bakışlardaki gizli şifreyi daha iyi çözebiliyorsunuz, dağ köylerine gittiğiniz zaman ise size yardımcı olmamak için içe kapanık tavır sergilendiğini, fakat sizlerle işleri varsa oldukça candan yaklaşım sergilediklerini görüyorsunuz. Ve öyle vatan ki, yollarına mayın döşenip döşenmediği şüphesiyle yolculuğunuzu yaparken, hızlı giden araçta,,yola mayın döşenme belirtisi olabilecek emareleri araştırıyorsunuz.
Doğu'da,Güneydoğu'da her geçen gün ayrışma üzerine senaryolar yazılırken, Ülkenin büyük şehirlerinde, sokakları, caddeleri talan eden, devlet malına zarar verenleri yine görüyorsunuz,
80'li yılların cennet vatanı zaman geçtikçe cehenneme dönüştürülmektedir. Ülkenin gelişimi ne kadar hızlanırsa hızlansın, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanların beynine yazılan sorgulayıcı bakış o denli artmaktadır.
Tüm bunlara komşu devletten kaçarak ülkeye sığınmaya çalışanlara ülke kollarını açarken, orada ki olayları protesto adı altında milletvekilinin askere taş atışını izlediğinizde ülkede değişimin çok zor ve zahmetli olacağını görüyorsunuz.