BANANECİLİK ve YALAN

 

Gün geçmiyor ki hemen hemen haftada en az bir kere bıçaklanma, darp haberi okumadığımız an olmasın.

Nerede? İlimizde, ilçemizde, mahallemizde. Peki hemen sonrasında olan ne?

Bana ne deyip geçiyoruz.

Şiddetin türleri değil midir;

Kadına, erkeğe, çocuğa, mazluma, mağdura uygulanan şiddet?

Birde bu işin tecavüz boyutu var doğal olarak bunca şiddetin olduğu yerde.

Çocuğa tecavüz, kadına tecavüz, kişiye tecavüz, kişiliğe tecavüz bir başkasının hakkına tecavüz, haneye tecavüz…

Bu böyle uzar gider.

“Biz yine bana ne” der geçeriz,  bana ne!

Nereye kadar be kardeşim, bu sana necilik velakin bencillik!

Kime ne, ona ne, sana ne, bana ne!

Toparlayalım mı?

Korkuyor muyuz? Neden, kimden ve nereye kadar?

Bana dokunmayan yılanın benden fazla yaşamasının kime neye faydası var? Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar sözü bizlere ne anlatır?

Yılandan, bana neden, yalandan sananeden bunların arasında ne farkı var? Yazılışları farklılığının yanında tavır ve anlamları aynı değil midir oysa?

Bir şiddete, haksızlığa şahit olunmasın anında üç maymuna bürünür doğruluktan haktan, dürüstlükten korkarız. Öyle değil midir sizce de? Kim bilir kaç kere şahit olmuşuzdur “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip ayrıca da o yılanı korkudan kendi elleriyle besleyenleri.

Ne zaman rayına oturur ne zaman düzelir bu umarsız tutumlar bilemem, ama yalansız, bananesiz gelecek güzel günlerin sizlerin olması dileğiyle hoş cakalın demeyi de es geçemem.. Ayrıca içinde bulunduğumuz Ramazan Ayının siz değerli okuyucularımıza bolluk, bereket, saadet ve mutluluk getirmesi temennisiyle. Saygı ve sevgilerimle..                  

 

                                                                                         Sedat YILMAZ