Bazı gazetecilerin son Ergenekon operasyonunda içeri alınmaları neredeyse bir haftadan beri yandaş ve kendini muhalif olarak gören medya da hala sıcaklığını koruyor. Muhalif olarak ya da kendilerinin dışında diğerlerini yandaş hatta gazeteci olarak bile görmeyen gazeteciler güruhu, basın baskı altına alınıyor, basın özgürlüğü yok diye eylem birliği yapan gazetecilerin neden bu kadar basın özgürlüğünü dillendirdiklerini görünce işkillendim. Çünkü genelde basın özgürlüğü, bu türden medyanın batı yakasında yaşayanlar olarak hem pek dillendirmedikleri hem de doğrusu başka gazetecilerin özgürlüğü söz konusu olduğunda laiklik, Atatürkçülük, irtica ya da bölücülük gibi kavramlarla desteklenerek susturulduğunu, hem yakın tarih hem uzak tarih bize açıkça göstermektedir.
Bunun en açık örneği 28 Şubat post modern darbesidir ki tamda medya eliyle gerçekleştirilmiş bir operasyondur. O zaman da birçok gazeteci hükümeti düşürmek için türlü oyunlar ve senaryolarla her gün gazete ve televizyonlarda boy boy irtica denilen iç tehdidin nasılda önemli bir tehdit olduğunu gösteren resim fotoğraf ve haberlerle doluydu. Dolaysıyla böyle bir tarihi geçmişi olan bugünkü medyada feveran edenlerde tam da şimdi kendilerini muhalif olarak gören gazetecilerdi. Bunların gazeteciliği, iktidar yapısı kendilerine uygun bir iktidar algılayışında ise hazır ol temrin ediyorlar yok kendilerine uygun, kendi iktidarlarını baskı altına alacak bir iktidar olduğunda ise muhalif gazeteci olup basın özgürlüğünden dem vuruyorlar.
Özellikle merkez medya kendi iktidarını -ki basın özgürlüğü aslında bunun teorik çerçevesi- siyasal bir iktidar düzeyinde ama benzer iktidar algılayışına sahip bir güç oluşturmak peşinde olmuştur. Bu olmadığı zamanda 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bunu oluşturmak için gazeteciliğin dışına çıkılarak şantaj, desise, fişleme, ülkeyi darbe düşüncelerine açık hale getirme gibi birçok yolu denemiştir. Söz konusu olan merkez medya olunca şimdi muhalif medya olarak sanki azınlıkta imiş izlenimi veriliyor ve en iyi gazeteciler doğal olarak bu mahalleden çıkar, araştırmacı gazeteciler bunlardır ve tabii ki de kendi dağıttıkları en iyi gazeteci ödüllerini de bunlar almaktadır. Dolaysıyla gazeteciler içeri alınınca basın özgürlüğü nidaları başladı.
Kimseyi suçu sabit olmadıkça suçlu görmemek adaletin ve insanlığın bir gereğidir. Ancak geçmişteki medyanın performansına bakıp insanın içinden her şey mümkündür diyesi geliyor. Üstelik son olarak Oda TV operasyonu bağlamında gözaltına alınan ve serbest bırakılan bir kadın gazetecinin iddiaları, söyledikleri yahu bunlar gazeteciliği ek iş olarak mı yapıyorlar sorusunu aklıma getiriyor. Oradan buradan gelen belgeler, kasetler, planlar, komplo, şantaj, belden aşağı vurmalar bunlar gazetecilikse, basın özgürlüğü ise, yandı gülüm keten helva o zaman.