BAŞKALARI SIKINTI ÇEKERKEN NEREDEYDİNİZ
Son günlerin moda gündemi telefon dinlemeleri ve paralel yapının Devleti ele geçirme operasyonları, Başbakan her konuşmasında bu konuya dikkat çekiyor ve konuşmasının büyük bir bölümünü bu konuya ayırıyor. Geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada malesef aldanmışız, bizi kandırmışlar gibi laflar etti. Bu konuda Başbakan haklı, bir hukuk Devletinde böyle saçmalık olmaz, ülkede ne kadar önemli kişi varsa dinlenmiş. Dün Enerji Bakanı Taner Yıldız bir basın toplantısı yaparak konuyla ilgili duyduğu rahatsızlığı dile getirdi, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni arkadaşım Yusuf Ziya Cömert TRT Haber'e konuştu, kendisinin de dinlendiğini, böyle bir durumun Hukuk Devletinde olamayacağı ifade etti. Yeni Şafak ve Star gazeteleri dünkü manşetlerinde bu rakamın yedi bin kişi civarında olduğunu belirtti, bunun üzerine birçok insan bir hayli tedirgin oldu. Yapılan bu uygulamaya makul gerekçe bulmak mümkün değil, zira insanların özel mahremiyetlerini ihlal etmek ne insanidir, ne İslami'dir, ne de Hukukidir. Buraya kadar olan her şeye eyvallah diyorum ancak benim asıl isyanım bu olaylar başkalarının başına geldiğinde sessiz kalanlar veya yapılan Hukuksuzluklara ortak olan siyasetçileri ortaya çıkarmayıp sadece bürokratların üzerine gitmenin ne kadar doğru olduğu noktasınadır.
Dilerseniz bu konuda bizzat yaşadığım bazı olayları anlatarak sizleri aydınlatmak istiyorum, bundan iki yıl önce bazı siyasetçiler hakkında yaptığımız haberlerden duydukları rahatsızlık sonucunda birlikte hareket ettikleri paralel yapıya yakın bürokratlarla bir araya gelip bizim işimizi bitirme kararı alıyorlar, bunu nasıl yapacaklarını da konuşup karara bağlıyorlar. Planlarının ilk aşaması sahte iki isimle Posta yoluyla hakkımızda şikayette bulunarak telefonlarımızı dinlemeye aldırmak, gerçekten de TC kimlik No'su, nüfusa kayıtlı olduğu yer belli olmayan sahte SELİM ÇELİK adlı uyduruk bir isimle elektronik posta yoluyla bizi şikayet edip, telefonlarımızı dinlemeye alıyorlar, paralel yapıya karşı olan bazı vatanperver Emniyet mensupları konudan anında bizi haberdar edip telefon konuşmalarımıza dikkat etmemiz yönünde bizi uyarıyorlar. Zaten ben sesli düşünen bir insanım gizli kapaklı işim olmaz, Allah'ın bildiğini kuldan saklamanın hiç bir anlamı olmadığına iman eden bir insan olduğumdan telefonlarımın dinlenmesinden hiç bir zaman rahatsız olmadım. Ancak yapılan dinlemenin en ufak bir yasal dayanağı olmamasına rağmen SELİM ÇELİK uydurma ismi ile telefonlarımın dinlenmesi direk olarak paralel yapının bir organizasyonu olduğunu mahkemede haykırdım. Mahkeme heyeti o gün benim bu iş CEMAATİN İŞİ dediğimde bana hangi cemaat şeklinde soru sorması üzerine onlara cemaat adı verme gereği duymadım, zira onlar hangi Cemaati kast ettiğimi çok iyi biliyorlardı.
Planın ilk aşaması uygulamaya konulduğunda ilk önce bir Milletvekilini arayıp durumu anlattım, beyefendi bana böyle bir konuyla ilgilenmek istemediğini, ancak bana yapılacak operasyondan da rahatsız olacağını söylemesi üzerine olayı köşeme taşıdım. Bunun üzerine bana muhbir olarak kullandıkları bir adamı gönderip yapılan soruşturmanın usulen yapıldığını, dosya içeriğinde en ufak bir delilin olmadığını söylettiler, o esnada Babam ve kızım da yanımdaydı, onlar da bu duruma şaşırıp kaldılar. Adamlarla adeta çelik çomak oynuyorduk, işin daha da enteresan ve vahim tarafı nedir biliyor musunuz? Bana muhbir olarak gelen kişi olayın içersinde olan siyasetçinin aleyhinde haber yapmamam konusundaki talebi ve bazı Belediye Başkanları ile ilgili aleyhte haber yapmam karşılığında hakkımdaki soruşturmanın kapatılacağını söylemesi idi. Ancak ben hayatta hiç bir zaman başkalarının sözü ile iş yapmadığım için teklifi reddettim. 2012 yılının Ramazan orucu Ağustos ayına denk gelmişti, yazın o hararetli sıcağında bir ay boyunca bu işle uğraştım, bu uğraşlar sonun da bir şey çıkaramayacaklarını anlayınca bu kez operasyonu uzatıp yeni deliller arama işine girdiler. Aradan iki üç ay gibi bir zaman geçince düğmeye bastılar ve Kasım ayının 22. Sabahı sabah namazını kıldıktan sonra evim, iş yerim, yazlığım, arabalarım, personelimin evi, adeta talan edildi. Onbir kişiyi göz altına aldılar, on kişiyi savcılık soruşturmasının ardından serbest bıraktılar. Sadece beni tutuklamak üzere savcı Hâkim karşısına çıkardı, Hâkim beni üç saat dinledikten sonra serbest bıraktı. Benim serbest kaldığımı öğrenen bazı siyasetçiler anında olaya yeniden müdahale edip tekrar dinlenmem için düğmeye bastılar, sadece düğmeye basmakla kalmadılar görev verdikleri memurlar istedikleri operasyonu yapamayınca tamamını sürgün ettiler, sürgün yiyenler bana geldiler ama ben yüz vermedim.
Bu yaşadığım sadece ve sadece tek bir olay, tamamını anlatmak için en az beşyüz sahife bir kitap yazmam lazım, şimdi Başbakan ve Hükümet üyeleri bas, bas bağırıp bu yapıdan şikayetçi oluyorlar ama asıl yanlışı zamanında bu insanlara ön verdiklerinde onların yaptığını bu toplumun bilmediğini zannetmesinler. Ayrıca bu işlerin içersinde üst düzey siyasetçiler, seçilmişler, atanmışlar olmadan bu kadar işlerin yürümesi mümkün mü? Elbette ki değil bataklığı kurutmak varken bataklıktaki sineklerle uğraşmanın ne anlamı var, bu işin göbeğinde seçilmiş vekiller, Teşkilatların başında olanlar, Belediye Başkanları, Üst düzey bürokratlar olduğu açıkça ortada olmasına rağmen sadece gariban polislerle uğraşmak ne kadar doğrudur siz karar verin. Sözlerimi her zaman söylediğim bir sözü tekrar ederek bitirmek istiyorum; Belanın hususisi olmaz, Bela gelince Umumi gelir, bize bela geldiğinde seslerini çıkarmayanların şimdi bağırmaya hakları yoktur. Kalın sağlıcakla